Bilim kurgunun en has ödüllerini toplamış olan William Gibson’ın efsane yapıtlarının oluşturduğu Sprawl üçlemesi (Neuromancer – Matrix Avcısı, Count Zero – Kont Sıfır, Mona Lisa Overdrive – Mona Liza) Altın Kitaplar tarafından Türkçe’ye çevrilip yayınlandı. Sağolsunlar ki bu kıymetli eserlere ulaşabildik… Ancak Matrix filminin meşhur olmasıyla, acelece yapılan bu çeviriler aynı zamanda bir eserin katli olmuş… Üstelik Türkçe de toplu katliamdaki maktüllerden…
Matrix Avcısı?
William Gibson’un Matrix’in temel mantığı olan “Siberuzay” icadının ilk yer aldığı kitap… Ancak siberuzay, matrix’teki gibi robotların süksesyonu ile insanları bağladıkları bir enerji ağı olarak değil, bugün kullandığımız internetin daha fiziksel hale gelmiş olanı. Aynen matrix de olduğu gibi bilgisayarda çevre ve durum programlamak mümkün. Tek yapılması gereken trotlarla ona bağlanmak…
Zira kitabın ana karakteri Case de bir siberuzay kovboyu. Yani bugünün “Hacker”larından… Zira Case, bir önceki işinde yaptığı yanlıştan dolayı patronu tarafından bir daha siberuzaya bağlanamayacak şekilde sakatlanmış eski bir kovboy. Siberuzaya tekrar dalmak için can atıyor ama bilgisayarla beyni arasında köprü vazifesi görecek olan sinirler körletilmiş. Onun ününü bilen bir küresel terörist / mafya / derin örgüt onu tekrar iyileştirerek kendi amaçları uğrunda kullanmak için kiralıyor. Ekibin İstanbul’a da uğradığı kitap işte böyle başlıyor.
Konu mükemmel. Zira bu kitap ödüllü… Ancak gerek William Gibson’un bilim kurgu yazmaktan daha çok, sanki bundan yüz sene sonra o güne ait bir aksiyon romanı yazmış gibi olması enteresan bir tat bırakıyor okuyan zihinlerde. Yani bu bir bilim-kurgu değil de, daha çok yüz sene sonra yazılacak olan güncel bir macera romanı gibi… Bu güzel… ama aksilikler de var: Anlamak için William Gibson’un kelime dağarcığına sizin de sahip olmanız gerek. Çevirmen buna pek hakim olmadığı için maalesef eksik kalmış. Belki çeviride bir elektronik mühendisinden ya da bilgisayar mühendisinden faydalanılsa daha iyi olurdu.
Bu arada bir şey farkettim: William Gibson’ın romanı yazdığı seksenlerde gelecek bilgisayarların kapasiteleri hakkındaki öngörüsü biraz zayıf kalmış. Ancak bunu bir zayıflık olarak nitelendirip suçu tamamen Gibson’a atmak da yanlış. Teknoloji, Gibson gibi bir bilim-kurgu duayeninin bile tahmin edemeyeceği hızda gelişmiş. Lafı uzatmadan neden böyle düşündüğümü söyleyeyim: Gibson’un bundan yüz sene sonrası için ön gördüğü RAM’lar 16 MB… Yani şu an benim bu yazıyı kaleme aldığım bilgisayarın RAM’inin 64’te biri…
Özetle söylemek istediğim şey; bu eser Türkçe’ye kazandırılarak büyük bir hizmet görülmüş olsa da çeviri anlaşılmasını zorlaştırmış.
Kont Sıfır’daki özensizlik ve hatalar
Çevirmenin birinci kitaptaki tecrübesiyle ikinci kitabı çok daha iyi çevirdiğini rahatlıkla söyleyebilirim -Üçüncü kitap elimde ancak henüz okumadım… Daha yüksek bir performansla karşılaşmayı ümit ediyorum-
Elektronik terimler hakkında bilmişlik taslamayacağım ama kitapta bir jetten bahsettiği bölüm var mesela. Uçakların o esnada burnunun yerle yaptığı açıyı ifade eden hücum açısı (Angle of attack), “saldırı açısı” olarak çevrilmiş. En basitinden irtifa (altitude) dediğimiz çok bilinen bir kelime “yükseklik” olarak çevrilmiş. Tabi bunlar küçük ayrıntılar da olsa doğrusunu bilmeyen için o an gözün okuduğuyla kalır.”Saldırı Açısı” kelimesi o esnada uçağın da içinde bulunduğu olayların akışıyla bağdaşıyor maalesef, ve siz bunu uçağın bir parametresi olarak değil de, kitabın kahramanı olan Turner’ın saldırı planı yapması olarak algılıyorsunuz. Ya da uçağın silahlarıyla ilgili bir kavrammış gibi bir anlam ortaya çıkıyor. Oysa uçak bir iş jeti (business jet).
Ancak konu itibariyle Count Zero (Kont sıfır) çok iyi bir kitaptı. Bir müddet tüm kitap üç ayrı karakter üzerinden yürüyor. Sonra bu insanların kaderleri birleşiyor… Üstelik siberalemin dinsel bir özelliğiyle karşılaşıp, “vay be… Adam neleri düşünmüş” diyebiliyorsunuz. “Adam çıkarıcı” gibi garip ama o çağ için gerekli kavramlarla da karşılaşıyorsunuz… ve daha neler neler…
Ben kitabın ana karakterlerinden olan sanatçı hatunun hayatıyla ilgili kısımlardan açıkçası sıkıldım. Bu arada kitabın arka yazısı da sadece tek karakter hakkında yazılmış.Yani Turner… Oysa “Count Zero” lakabı takılan karakter Bobby ve bence Turner’dan daha önemli roller oynuyor, daha çok yer kaplıyor… O halde arka yazıyı yazan adam bile kitabı okumamış diyebilir miyiz? Acaba Altın Kitaplar bu kadar mı özensiz davrandı?
Hakikaten aceleyle çıkan bazı kitaplardaki çeviriler insanı okumaktan bile soğutuyor. Jean Christophe Grange’ın son kitabını aceleyle çevirmiş çevirmen. Okurken o kadar sıkıyor ki…