ADALETE GÜVENSİZLİĞİN YAN ETKİLERİ

ADALETE GÜVENSİZLİĞİN YAN ETKİLERİ

Birilerini telefonla arayıp “ben savcıyım, adınız şöyle bir işe karıştı, kurtulmak için bana şu kadar yollayın” deyip onu dolandırmanın son derece mümkün ve kolay olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dolandırılanlar ilkokul mezunu insanlar olup bilgisizliklerinin, cehaletlerinin kurbanları filan değiller: Profesörler, öğretmenler, hatta öğretmen çiftler (birlikte kanmak daha da vahim). Kimisi bütün birikimini bir çantaya koyup dolandırıcıların dilediği yere bırakıyor, kimisi telefonda bulaştığı iddia edilen beladan kurtulmak için gidip kredi çekiyor. Dolandırıcılar inandırıcılıklarını arttırmak için yeni yeni yöntemler buluyorlar.

Bugün okuduğum bir haberde şahsı kandırabilmek için kimliğinin bir kopyasının kuyumcu hırsızlığında dükkanda delil olarak bırakıldığı söylenmiş, şahsa telekonferans yoluyla eşinin sesi de duyurularak “eşinizin haberi var” süsü eklenmiş. Şahıs da gitmiş ve bankadan kredi çekerek “kendisini beladan kurtarmak isteyen” sözde polise 35.000 TL ödeme yapmış.

Nasıl oluyor da insanlar bir telefonla bu kadar büyük bir parayı birilerine vermeyi göze alabiliyorlar? Cahillik mi? Bilgisizlik mi? Enayilik mi dersiniz? Yoksa dolandırıcılar mı çok kurnaz?

Eğer bu olaylara sadece “kişilerin cehaleti / dolandırıcıların kurnazlığı” çerçevesinden bakarsak yanılırız. 

Burada ilk bakışta görülemeyen daha derin bir şey var. O da Türkiye’de adalete olan güvensizlik. Hiçkimse şu aşağıdakilerden en az birini söyleyemediği ya da düşünemediği için olmuyor mu bunlar?

  • “Masumiyet karinesi diye bir şey var. Benim o kuyumcuyu soymadığım belli. Ellerinde kesin bir delil olmadığından beni zaten tutuklu yargılayamazlar. Yargılandığımda da masum olduğum açığa çıkar!”
  • “O gün benim kuyumcuda olmadığım teşhis edebilecek onlarca yakınım var. Bu kadar az delille de tutuklanacak değilim. Gözaltı süresi diye bir şey var. Ki zaten haklı olduğumu rahat rahat ispatlarım!”
  • “Bu nasıl bir düzen ki, şüphelisi olduğum bir olayda, polise ya da savcıya verdiğim parayla aklanacağım? Bu zaten başka bir suç, yani rüşvet suçu değil mi? Ben bu polisi şikayet edeyim de, görsün rüşvet istemek neymiş!”

İnsanlar bunları düşünerek, suçsuz olduklarının kolayca açığı çıkacağına, yani masum olmalarına rağmen, masum olduklarını kolaylıkla ispat edeceklerine inanmıyorlar!

Savcının ya da polisin böyle bir şey için rüşvet isteyemeyeceğine, rüşvet isteyen bu görevliyi şikayet ederlerse sonuç alabileceklerine, sonuç alamasalar bile başlarının belaya girmeyeceğine inanmıyorlar!

İnanmıyorlar ki, kendileriyle hiçbir ilgisi olmayan bir olayla ilişkilendirildikleri zaman paniğe kapılarak, birikimlerini kaybetmeyi ya da bankaya borçlanmayı göze alıyorlar.

Dolandırıcılar daima kurbanlarının hırslarını veya korkularını kullanarak iş yaparlar. Dolandırıcılar bu tür vakalarda kurbanlarını Türkiye’deki hukukun içler acısı halini kullanarak korkutmuş oluyor böylece.

Ne kadar da yerel bir çözüm!

Tevfik Uyar

Bilim(+kurgu) Yazarı & Bilimsel Şüpheci, PhD. & Uçak Müh. Açık Bilim'in kurucularından, Yalansavar editörlerinden ve HBT yayın kurulu üyelerindendir. "Safsatalar" ve "Astrolojinin Bilimle İmtihanı" kitaplarının yazarıdır. Ödüllü bilimkurgu öyküleri, bilimkurgu romanları ve çeşitli alanlarda çevirileri bulunur.

Bir Cevap Yazın