Etiket: Yerli Uçak

  • GALİBA FAZLA MERAKLIYIM

    Okul tercih dönemleri başladığından THK Üniversitesi hakkında öğrencileri bilgilendirmek için medya destekli bir kampanya yürütülüyor. (daha&helliip;)

  • Milli Sanayi Büyüyor!

    ANKA Roll-Out Töreninde

    Hep yazıyoruz ve iyimserlikle suçlanıyoruz. Çok kez de yazdık: “Türk Uçağı mı? Neden olmasın?” dedik. Kabiliyetlerimizin günden güne arttığını, bunu yapmak için bir engel kalmadığını söyledik. Sonra 3K formülünden bahsettik. Dedik ki, 3 K var. Bu 3 K olursa her şey olur: Kararlılık (Siyasi irade), Kendine güven (Milli özgüven) ve Kabiliyet (Teknolojik ve ekonomik yeterlilik).

    Zira ben bunu 2009’da yazdığımdan bu yana bir çok gelişme oldu. Dışa bağımlılığımızı azaltmak için yürütülen programlarda bir bir başarıya ulaşılıyor. Üstelik her savunma sanayii icra komitesinde yeni bir milli programın başladığını duyuyoruz. Bu programların çoğunda ciddi yollar kat edildi. (daha&helliip;)

  • Araban Batsın!

    Bir papağan gibi aynı söylemleri tekrarlayıp duran bir zihniyet var. Bu zihniyete sahip kişiler birbirlerinin fotokopisi gibi; ve nasıl oluyor anlamıyorum aynı cümleleri aynı kalıpla tekrar ediyorlar.

    Hani sanırsınız bu yorumun sahibi aynı kişi ve işi gücü internette dolaşarak hep aynı yorumu yapmak: “Araba bile yapamıyoruz”

    Vallahi de billahi da aratın bu cümleyi internetten. Bu söyleme çok yerde rastlayacaksınız. Ülkemize ait iyi bir haber görün, hemen altında bu yorum sizi karşılayacak.

    Ben çok kızgınım bu arkadaşa. Devrim arabalarına karşı çıkan zihniyetin devamı çünkü bu arkadaş. Üstelik de son derece cahil… Eli kolu her yere ulaştığı için başkalarını da yanlış yola sürüklüyor. Bu arkadaşın yazdıklarını okuyan umutsuz vatandaş ister istemez bize değil de ona inanıyor.

    Ama siz kendisine kızmayın. Kuyunun dibinde oturanlar gökyüzünü yalnız kuyu kadar sanarlar. Kendisi cahildir ve ufku dardır. Ufukta onun için sadece Mercedes vardır. Arkadaşın hayatta görüp görebileceği, hayal edebileceği en teknolojik varlık araba olduğu için çok farklı alanlardaki çok farklı endüstrileri sadece otomotiv endüstrisiyle karşılaştırır. Bu arkadaşa biraz para verin, gidip arabasının modelini yükseltir. Girdiği meclislerde arabasıyla hava atar. Ferrari’ye binen adama saygı duyar, fakat düşük modelli bir araba kullanan kişiyi adamdan saymaz.

    Arabanın da neticede bir mühendislik ürünü olduğunu, atla deve bir teknolojiye sahip olmadığını, bugün araba üretmiyor olmamızın yerleşik bir pazara yeni bir ürün sokmanın zorluklarından kaynaklandığını ve sadece bir maliyet problemi olduğunu bilmez, bilemez. Arabaların hiçbirinde kimsenin bilmediği, muhteşem teknolojiler olmadığını, uygulamanın pahalı olmasından başka hiçbir sorun olmadığını hiç bilmez.

    Yabancı menşeili firmaların Türkiye’de üretilen araçlarını da burada yabancı mühendisler yapıyor zanneder. Mesela bir Ford Transit Connect’in buradaki Ford fabrikasının ürünü olduğunu ve ABD’ye bile buradan ihraç edildiğini bilmez. Otomotiv endüstrisini de arabadan ibaret sandığı için otobüs ve kamyon kanadında (ki fonkisyonel açıdan bakıldığında otomotivden daha gelişmiş ve zordur) neler olup bitiyor bu arkadaşı ilgilendirmez. Mesela Frauhauf dorselerinin Koç’a ait olduğunu, TEMSA’nın Mitsubishi ile çalışırken kazandığı tecrübeyle artık yerli otobüsümüzü ürettiğini, üstelik bunu sadece Türkiye’de değil, Mısır’da da yaptığını hiç ama hiç bilmez. Güleryüz marka otobüs ve minibüslerin kendi garajlarında kazalı araçlara kaporta yaparken, bunu dev bir endüstriye dönüştüren bir baba ve üç oğulun ürünü olduğunu nereden bilsin?

    Binek otomobilin sadece bir pazar olduğunu, girip girmemenin herhangi bir gösterge olmadığını, mesela bugün her çeşit uçak yapan Brezilya’nın hiç kendi araba markası olmadığını zaten bilmesini de beklemiyoruz.

    Kendi otomobil markana sahip olmaktan ziyade ülkende otomotiv endüstrisinin gelişmiş olmasının daha önemli olduğunu, mesela şu meşhur Land Rover cipleri ile, Jaguar araçlarının aslında TATA’ya ait olduğunu, yani Hindistanlı bir firmaya ait olduğunu, olayın basit bir “bizim otomobil markamız var” demekten farklı bir şey olduğunu anlatmaya ihtiyaç duymuyoruz. Dişe dokunur bir otomobil markası olmayan ve genelde otomobilleri dökülen Rusya’nın geçen ay Fransa’dan Mistral gemisi alana dek hiç yabancı askeri silah ya da araç kullanmadığını ve hatta iyi bir otomobili olmasa bile bir zamanlar uzay yarışında ABD’yi geçtiğini, bugünse beşinci nesil ve üstü üç beş savaş uçağından birinin üreticisi olduğunu hatırlatsak da nafile olduğunu düşünüyoruz.

    Bu arkadaşa şu gibi bilgiler de vererek cehaleti hususunda bir kez daha düşünmeye davet ediyoruz:

    Türkiye kendisine ait bir “binek otomobil” markasına sahip olamasa da –ait olmak denen şeyin de bir önemi kaldıysa tabi- otomotiv/motorlu araç sektöründe şu aşağıdaki başarı ve özelliklere sahiptir:

    -Sivil otomotiv sektöründe: Avrupa’nın 7. büyük taşıt aracı üreticisi olan Türkiye, AB ülkeleri içinde hafif ticari araç üretiminde birinci, otobüs üretiminde ise ikinci sıradadır.
    -Askeri otomotiv sektöründe: Dünya’daki nadir zırhlı muharebe aracı, zırhlı personel taşıyıcı, hafif zırhlı personel taşıyıcı, mayına dirençli zırhlı taktik araç ve obüs üreticilerinden ve hatta ihracatçılarından birisidir. (PARS, COBRA, AKREP, KAYA, T-155 FIRTINA vb.)
    -Traktör üretimi yapan 5 adet firma mevcuttur. Türkiye’deki traktör firmalarının toplam kurulu kapasiteleri 2008 yılı itibarıyla 70.500 adet/yıl’dır.

    Bu arkadaş cahil olduğu için bu kadar yazıdan bir şey anlamamış olabilir. O yüzden üç maddeye indirgeyerek – belki tekrar etmek gerekecek ama- tekrar söyleyelim:

    -Otomotiv/Motorlu araç sektörü binek araçtan ibaret değildir ve “binek araç” dışındaki diğer sahalarda da Türk menşeili markalara sahibiz.
    -Kendi markamıza sahip olmasak bile Türkiye’de ciddi bir otomotiv ana sanayi ve yan sanayi bulunmaktadır. Üstelik burada yapılan AR&GE çalışmaları, geliştirilen ürünler büyük ölçüde Türk mühendislerine aittir.
    -Bir ülkenin kendi markasına sahip olması çok da bir şey ifade etmemektedir. İngiliz olarak kurulan Land Rover ve Jaguar Hintli TATA’ya, bir zamanlar Romanya’nın sanılan Dacia Fransız Renault’a, İsveç’in olduğu düşünülen SAAB Hollandalı bir gruba aittir. Demek ki neymiş? Bir otomobil markasının üretimi ve istihdamıyla hangi ülkeye katkı sağladığına bakmak gerekmiş. Zaten sahipleri her kimse paralarını global hesaplarda tutuyorlar ve “paranın da milleti yok” bildiğiniz gibi.

    Zira bugün Türkiye’de çok büyük bir grup ya da konsorsiyum tutup da -örnek veriyorum-; Hyundai’nin Türkiye’deki tesislerini satın alsa ve artık Hyundai Accent’i Türk markası olarak üretsek ona da “Evet, otomobil yapıyoruz Türkler olarak ama zaten onu da Hyundai’den aldık” diye hor görecekler. Yani bu adamlara ne söyleseniz fayda etmez. Aşağılık kompleksine esir olmuşlardır.

    Şu halde; artık gerçeklerle yüzleşelim.

    “Biz araba bile yapamayız” diyen bu arkadaşı nerede görürsek, hemen şu yukarıda üç madde ile özetlediğimiz şeyleri anlatalım…

    Bu kişiyi çocuklarımızdan uzak tutalım ki onlara ümitsizlik aşılamasınlar. Çocuklarımızın ideallerini koruyabilmesi için kesinlikle bu tiplerden uzak durması gerekir.

    Eskaza bu insanların yakınları iseniz onları siyasetten uzak tutmaya çalışalım. Bu kişiler yabancı devlerin, akıl hocalarının “Türkiye beceremez, yapamaz, bu projeye hiç girişmeyin” gibi söylemlerinden etkilenmeye çok yatkındır. Devrim Arabaları tarihinde de olduğu gibi, buna inanan başka liderler, sanayiciler ve siyasetçiler olursa onları da yolundan geri döndürmek için elinden geldiğini yapabilir.

    Daha da kötüsü bu insanlar “peki madem yapamayız: yapamamaya devam mı edelim? Bir yerden başlamayalım mı?” sorunun cevabına hiçbir yanıt veremeyerek sizi de büyük bir mantıksızlık örneğinin içine çekebilirler. Akıl sağlığına da zararlıdır yani.

    Bu kişiye tane tane, fazla ürkütmeden şu yukarıda bahsettiğimiz üç maddeyi anlatmaya çalışın. Fayda eder mi? Bilemem. Biraz düşünmeyi biliyorsa fayda eder. Düşünmeyi bilmiyorsa da “gölge etmesin, başka ihsan istemez.”

    Eksiklerimiz yok mu? Tabi ki var.
    Türkiye olarak geri kaldığımız bir gerçek değil mi? Elbette gerçek.
    Bir şeyleri bir yerinden yakalamamız gerekmiyor mu? Tabi ki gerekiyor. Zaten biz de bunu söylemeye çalışıyoruz.

    Fakat bunu kendimize, mühendisimize, girişimcimize, vizyonumuza güvenerek yapmalıyız.

    “Araba bile yapamıyoruz” gibi saçma bir söylemle bir yere varamayız.

    Uçak yapmak istesek: “araba bile yapamıyoruz” (ANKA’da böyle olmadı mı?)
    Mikroçip yapmak istesek: “araba bile yapamıyoruz” (Bu da oldu bu arada. TÜBİTAK mikroçip yapmak istediğinde de bu tipler aynen bu söylemi ortaya koydular. Dünya’da sayılı ülke yapıyormuş da, biz nasıl yapacakmışız… Yaptık. 15 ülkeden birisiyiz şu an ve ihracat yapıyoruz.)
    Uydu yapmak istesek: “araba bile yapamıyoruz”. (Bir zamanlar buna benzer bir yazıyı İTÜ pSAT fırlatıldığında yazmıştım. Bugün o uyduyu yapan arkadaşlar Roketsan, TAI, Aselsan gibi kuruluşlarda uydu üzerine çalışıyorlar.)

    Yeter yahu! Araban batsın…
    (Yorumlar ve tartışmalar için:  SavunmaSanayi.NET – Araban Batsın)

  • Yerli uçakta ortak İtalya mı?

    İtalyan Savunma Bakanlığı Müsteşarı Guido Crosetto’nun basınımızın tabiri ile “ağızdan kaçırdığı” şey dikkat çekici.

    Finmeccanica’nın Ankara Ofisi’nin açılışında yaptığı konuşmada “Türk-İtalyan ortak yapımı bir uçak projesinin düşünüldüğü”nü belirten Crosetto’nun neyi ima ettiği meçhul.

    Kendisinin Savunma Bakanlığı Müsteşarı olması bahse konu uçağın askeri bir uçak olduğunu akıllara getirse de Finmeccanica’nın alt firmaları aracılığıyla hem sivil hem de askeri havacılık alanlarında faaliyet gösterdiği bir gerçek. Üstelik Türkiye’nin “milli bir uçak” hedefini sürekli olarak dile getirdiği alan ise sivil havacılık alanı.

    Geçtiğimiz yıl gerçekleşen 10. Ulaştırma Şurası’nda resmi ağızlarca dile getirilen yerli uçak siyasilerce de çeşitli seferler gündeme getiriliyor. Zira en son 30 Ekim 2010 tarihinde THY’nin uçak teslim töreninde Başbakan Tayyip Erdoğan da, “En kısa zamanda nasıl kendi helikopterimizi yapacaksak, uçağımızı da yapalım. Yüzde 100 ‘Made in Turkey’ diyeceğimiz uçakları yapalım. Türkiye çok ciddi bir altyapıya sahip” diyerek müsteşarla aynı şekilde kafa karıştırmıştı: Yani Başbakan, sivil bir uçak teslim alma töreninde, savunma endüstrisindeki bir başarıya atıfta bulunarak uçak hedefinden bahsetmişti.

    Finmeccanica’nın askeri profilini ele aldığımız zaman elbette önce akıllara iki tip uçak geliyor: Eğitim uçağı (Alenia Aermacchi) ve %21’lik payıyla Eurofighter.

    Şirketler grubunun sivil profili ele alındığında ise başta %50’lik payı ile ATR Turboprop Bölgesel Nakliye/Ticari uçakları ve %25’lik ana şirket payı ve şirketin Avrupa satışlarından sorumlu firmanın %51’lik sahipliği ile Bölgesel Jet Sukhoi Superjet 100.

    İşbirliği Potansiyeli

    Finmeccanica ile eğitim uçağı sahasında bir ortak geliştirme projesi gerçekleştirileceği ihtimali üzerinde naçizane durmuyorum; zira Aermacchi pazardaki konumu ve ürünlerinin başarısı gözönünde bulundurulduğu zaman turbofan ve jet eğitim uçakları konusunda yeni bir ürün geliştirmek ve bunu da ortak bir projeye dönüştürmekten çok uzak. Aermacchi’nin ürün yelpazesinde bulunmayan, hafif olmayan turborop eğitim uçağı kategorisinde ise TAI münferit olarak Hürkuş programını yürütüyor durumda ve İtalyan-Türk Havacılık endüstrisi birlikte düşünüldüğünde bu açıdan da işbirliği geliştirecek konumda değil, ancak birbirlerini tamamlayacak konumda karşımıza çıkıyorlar. Yine naçizane fikrimce, TAI’nin Hürkuş’u A ve B modelleri olmak üzere hem askeri hem de ticari konumlandırma planları tandem kokpite sahip eğitim uçağı pazarında Finmeccanica ile bir işbirliğini uzak kılıyor. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün “Türkiye’nin Havacılık Eğitim Merkezi” olacağına dair söylemlerinin de uluslararası işbirliği içeren endüstriyel bir planla ilişkisi olduğunu düşünmüyorum.

    Öte yandan bir iş birliği sahası ise bölgesel uçak sahası ki ilk günden beri siyasi söylemler de hep bu yönde. Ayrıca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuya değindiği son konuşmasının THY’nin uçak teslim alma töreni olması da bu anlamda manidar.

    Türkiye hakkında yapılan araştırma raporlarının işaret ettiği bölgesel liderlik ve gelişim potansiyeli ile komşularla gelişen ticari ilişkiler hesaba katıldığında karşımıza oldukça ilişkili bir tablo çıkıyor. Daha önce Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın da “bölgesel jet” ya da “bölgesel uçak” telaffuzlarına bakıldığında, bölgesel uçak pazarının işbirliği yapılmaya müsait bir alan olduğu akıllara geliyor. Zira bünyesindeki ATR ile Dünya’da pazar lideri konumuna geçmiş olan Finmeccanica, önce Sukhoi’nin sivil bölümünün %25’ini alarak daha sonra da %51’i kendisinde olmak kaydıyla Venedik merkezli bir müşterek yatırım oluşturarak Sukhoi Superjet 100’ü EASA sertifikasyonu ile Avrupa pazarına sunma çalışmalarına başlamıştı. Buradan Finmeccanica’nın ürün yelpazesine “bölgesel jet” katmak istediğini anlayabiliyoruz. Gelişen sivil havacılık kısa rotalarda sefer sayısı ihtiyacını ciddi rakamlarda arttırdığ ve devlerin uzun rotalara ağırlık vermeye başlamasıyla irili ufaklı firmaların ekonomik uçaklarla operasyon yapmak üzere ortaya çıktıklarını da görüyoruz.

    Bu anlamda bakıldığında, söylem sahibi İtalyan Savunma Bakanlığı’ndaki bir üst düzey bürokrat olsa da, ATAK ile gelişen ilişkilerin sivil bir alanda da işbirliğine dönüştürülme olasılığı oldukça yüksek. Askeri sahada kullanımına göre bir çok uçakta uluslararası projelerde pay sahibi bir ülke konumunda olan Türkiye’nin kendi mevcut çalışmaları da listeden çıkarıldığında geriye jet ya da prop olmak üzere “bölgesel uçak” kalıyor. (Boru hatları izleme ya da kıyı izleme ihtiyaçlarına rağmen hiç telaffuz edilmemiş ya da ima edilmemiş olan bu görevlere münhasır uçakları listeye dahil etmiyoruz; zira diğer uçaklarla ikame edilebiliyor.)

    Yeni uçak projesi her ne olursa olsun, “bu konuda yeni ortak İtalya mı acaba?” diye sormaktan kendimizi alamıyoruz.

    Tevfik Uyar
    SSNET Genel Yayın Yönetmeni

  • Yerli Uçak Fikri Tabana Yayılmalı

    SavunmaSanayi.NET Genel Yayın Yönetmeni Tevfik Uyar, 5 Mart 2010’da Airport TV’de yayınlanan “Fikir Fırtınası” programına bağlanarak “Yerli Bölgesel Uçak Hedefi” hakkında konuştu.

    5 Mart 2010 akşamı Airport TV’de yayınlanan Fikir Fırtınası programının ana konularından birisi “Türkiye’de yabancı pilotlar”, ikincisi ise Ulaştırma Bakanı’nın Yerli Bölgesel Uçak projesi için 1 milyar dolarlık Ar-Ge bütçesi ayrıldığını söylemesi idi.

    Airport TV Genel Koordinatörü Ali Kıdık, Yönetim Kurulu Başkanı Sefa İnan ve Haber Müdürü Murat Herdem’in hazırladığı, SHGM Eski Genel Müdür Yardımcısı Oktay Erdağı’nın da telefonla katıldığı programa SavunmaSanayi.NET Genel Yayın Yönetmeni Tevfik Uyar da telefonla katıldı.

    “Sadece Ulaştırma Bakanlığı Olmamalı”

    Ulaştırma Bakanlığı’nın “1Milyar Dolarlık Ar-Ge” açıklamasını yetersiz bulan Tevfik Uyar, aynı açıklamanın ya da bu hedefin aynı zamanda “Sanayi Bakanlığı” ile ilgili olduğunu, bu bütçenin Ar-Ge’de kullanılabilmesi için Sanayi Bakanlığı’nın devreye girmesi gerektiğini söyledi.

    Türkiye’nin geçmişte uçak yapmış olmasının ya da Türkiye’nin daha önceki Ulaştırma Şurası kararlarını uygulamış ya da uygulamamış olmasının günümüzle ilgisi olmadığını söyleyen Tevfik Uyar, geçmişte ne olursa olsun geleceğe bakmamız gerektiğini söyledi.

    Tabana yayılmalı

    Uzun vadeli projelerin tabana yayılmasıyla istikrara kavuşabileceğine dikkat çeken Uyar, ABD’nin tanker uçağı projesine dikkat çekerek, Boeing’in “Milli Tanker” sloganıyla konuya kamuoyunun dikkatini çekerek nasıl bir ihaleyi direkten döndürdüğünü örnek verdi.

    Uyar, “Özel Sektör” aracılığıyla istikrar sağlanacağını ifade eden Sefa İnan’a cevaben, “Türkiye’de özel sektör üzerinde hükümet baskısı vardır. Mallara el konur, vergi cezası kesilir… Özel sektör projelerin istikrarında yeterli değildir” dedi.

    Programın ilgili kısmını aşağıdan izleyebilirsiniz. (Uyar’ın konuşması 13. dakikada başlamaktadır. )

    Fikir Fırtınası 05/03/2010 3. Kısım

  • Türk uçağı mı? Neden olmasın? – 2 : Sahip olmanın 3K’sı

    Bildiğiniz üzere geçtiğimiz hafta “Türk Uçağı mı? Neden olmasın?” başlıklı yazımız ile Türkiye’nin bir çok alanda önemli başarılara imza attığını, kabiliyetimiz dahilinde olan bu mesele için biraz özgüven, biraz da siyasi irade olmasının gerektiğini söylemenin yanısıra “uçak yapmak” kavramından ne anlamamız gerektiğini irdelemiştik.
    Okurlardan gelen ve az sonra sizlerle birlikte sınıflandıracağım geribeslemeler beni bu yazının devamını yazmaya ve sizleri bilgilendirmeye itti.

    Öncelikle bu geribeslemelerden bahsedecek olursak;

    Konunun alevlendiği hafta basında yer alan olumsuz görüşler bırakın desteklenmeyi, tebrik bile edilirken, yazmış olduğumuz mesnetli ve destekli olumlu ifadelere hiçbir şekilde yanıt ya da muhalif bir düşünce ürünü gelmemiştir. Zira yazımızın sonunda da bu konudaki “yapamayızcılık” akımının bilgisizlikten kaynaklandığını ifade etmiştik. Bu bağlamda haklı çıktığımı ve yazının da amacına ulaştığını düşünebiliriz.

    Nitekim yazılan yorumlar ve almış olduğum e-postaların tamamı “biz yapamayız” görüşünden gelen gına ve yazmış olduklarımızı daha önce sistemli bir şekilde hiçbir yerden okuma imkanı bulamamış olanların yüreklerine serpilen su hakkında idi.

    Hakikaten de interneti araştırdığımızda karşımıza Türk Havacılık Endüstrisi’nin kapsamlı bir şekilde ele alındığı bir makale ya da deneme çıkmamaktadır.

    Bu bağlamda aldığım karar ile geçtiğimiz hafta başladığım “Türk Uçağı mı? Neden olmasın?” konulu yazıma bir seri olarak devam etme düşüncesindeyim. Bu yüzden bu hafta da yine bu konuda yazmak istiyorum.

    (daha&helliip;)

  • Türk uçağı mı? Neden olmasın?

    Gündemi zaman zaman meşgul edip unutulan, ama bugünlerde gündemi tekrar meşgul eden bu önemli konuyu dilim döndüğünce, her bakımdan ele almak istedim.

    Konuyu devlet makamları 10. Ulaştırma Şurası’nda dile getirdi. Karar alındı. 2023’e kadar Türkiye kendi sivil uçağını yapacak. Muhtemelen bu uçak turboprop itkili bir bölgesel jet olacak…

    Konu üzerine epey konuşuldu. Gerek TV programlarında, gerek haberlere yazılan yorumlarda, gerekse kapalı kapılar ardında çok kişi bu konu hakkında bir şeyler söyledi, bir yorum yaptı. Ancak konuyu genel çerçeveden ele almak gerek.

    Bu yazıyı TV’de söylenenler, haberlerin altına yazılan yorumlar ve benim konuştuğum kişilerin söyledikleri üzerine derledim. Benim görüşüm istenirse yapılmasının önünde hiçbir engel olmadığı yönünde, ve şimdi benden farklı düşünenlerin iddialarına nacizane yanıtlar vereceğim.

    Her şeyden önce bir uçağın “bizim uçağımız” olması ne anlama gelir, onu irdeleyelim…

    (daha&helliip;)