“Türkiye’nin mikrofonla imtihanı” sloganıyla ortaya çıkan Sokakroportajlari.com adlı sitenin varlığını bugün öğrendim. “Reyhanlı deyince aklınıza ne geliyor?” sorusunun sorulduğunu görünce merak ettim ve izledim. Buyrun siz de izleyin:
[youtube http://www.youtube.com/watch?v=tWQJR2XBf-g&h=360&w=480]
.
Evvela bir eleştiri yapmak ve öneride bulunmak istiyorum:
Zannedersem bu tip sokak röportajlarında videoyu daha çarpıcı hale getirmek için ilgi çeken yanıtlar özellikle cımbızlanıyor; zira insanların “Geçtiğimiz günlerde yüzün üzerinde vatandaşımızı yitirdiğimiz bombalama olayının geçtiği ilçe” yanıtlarını verdiği bir video ilgi çekici olmayacaktır. Fakat ben merak ediyorum: Kaç kişi ile röportaj yapıldı? Kaç kişinin Türkiye’de olan bitenden haberi yok? Yani yukarıdaki videoda yer alanlar örneklemin yüzde kaçını temsil ediyor? Bence bu tip videolarla birlikte mutlaka bir istatistik de yayınlanmalı…
Yayınlanmalı çünkü eğer bu yüzde yüksekse oturup ağlamak istiyorum. Eğer düşükse toplumun çok küçük bir yüzdesinin gündemi takip etmeme özgürlüğünü kullanmasını normal karşılayabilirim. Kanımca gündemi takip etmemek de bir seçimdir; kimseye zorla oturup gündemi takip ettiremezsin. Bu vatandaşlarımızın ölümü ile sonuçlanan vahim bir olay için dahi olsa böyledir: Haber alma özgürlüğünün yanısıra, kendi iradenle “haber almama özgürlüğü” de savunulabilir.
Ancak… Bu özgürlüğü savunmakla beraber, bu özgürlüğün bir şeyleri değiştirmesi gerektiğine inanıyorum. Kulaklara pek demokratik(!) gelmeyecek ama, “haber almama özgürlüğü”nün başladığı yerde “oy verme özgürlüğü”nün bitmesi ya da kısıtlanması gerektiğini düşünüyorum. “Moralim bozuluyor, o yüzden ben haber falan izlemiyorum” diyen kimsenin eleştirilemeyeceğini tekrar vurgulamakla birlikte, bu kimselerin oy kullanma ve ilgili toplumun geleceğine karar verme ehliyetine sahip olduğunu düşünmüyorum. (Ayrıca Reyhanlı olayı standart bir gündem değildir. Her kimseler, 100’den fazla vatandaşımızın kanını bulamıştır birileri eline.)
Nitekim “Gündemi takip etmeyen kimseler sandık başında neye göre oy verecek?” sorusuna verilebilecek yanıtlar bulanık. En keskin yanıtlardan birisi “propoganda” (ilave olarak kömür, makarna, buzdolabı eklenebilir…) ki bu da partileri ortaya koyduğu programlara göre değil, propoganda gücüne ya da ekonomik imkanlarına göre seçmek haline geliyor ve bu zaten demokrasi açısından kabul edilebilir bir durum değildir. (Ülkemizde partizanlık ve parti fanatizmi de yaygın tabi… Es geçmemek gerek…)
Hatalı düşünme payım her zaman var, bu yüzden daha önce yaptığım gibi, “kendi kendime muhalefet” yöntemi ile bir iç ses muhakemesi yapmak istiyorum:
1. Ses: Manken Aysun Kayacı bir ara “dağdaki çoban ile benim oyum bir olmamalı” demişti. Bu cümle demokrasi adına kabul edilemez bir şey. Zira kendisi o dönemde çok eleştirildi, fikren linç edildi, yerden yere vuruldu. Ama yukarıdaki videoyu izlediğim, kendisinin sözlerinin en azından “ülkesine ilgisizler” için revize edilirse haklı olduğunu görüyorum.
2. Ses: Niçin? Herkes gündemi takip etmek zorunda mı?
1. Ses: Değil elbet, ama oy verme kişilerin hür iradesi ile gerçekleştirdiği bir eylemdir ve bireylerin partilere yönelik tutumunu yansıtır. Tutumun bir bilişsel öğesi vardır. İktidardaki yönetimin icraatlarının başarılı olup olmadığını bilmezsen tutumunu neye göre takınacaksın?
2. Ses: Doğru, ama oy verme işlemi aynı zamanda partileri programlarına göre seçmek değil midir? Bir önceki dönem başarılı olup olmadığından bağımsız olarak sıradaki dönemde seni kimin yöneteceğini seçebilirsin.
1. Ses: Sen de haklısın; fakat ülkede ne olup bittiğine bu kadar ilgisiz bir tutum sergileyen vatandaşın, partilerin programlarına bakarak bilinçli bir tercih yapacağına inanıyor musun?
2. Ses: Hayır, ama mühim değil. Oy vermek bir hak değil mi sonuçta?
1. Ses: Evet, kesinlikle bir hak… Ama bir hakkı kullanmak için yetkinlik gerekmez mi? Ehliyet almak da bir haktır ama bunu almadan önce otomobil kullandığını ispat etmiyor musun?
2. Ses: Ehliyet adı üzerinde “ehil” olmak demek. Bir şeye ehil olmak için kabiliyeti kazanmak gerekir.
1. Ses: İşte bence seçmek de bir kabiliyettir. Bu bir kabiliyet olduğu için 18 yaşına dek oy verme hakkı elde edilmez ya da akıl sağlığı yerinde olmayanlar oy veremezler.
2. Ses: Bu insanların oy verememe sebepleri manüplasyona açık olmaları değil mi? Yani başkaları tarafından zorlanabilirler diye iradeye sahip olmaları bekleniyor sadece diye biliyorum.
1. Ses: Haklı olabilirsin, ama bence irade seçme iradesi değil “değerlendirme” iradesidir. 50 kişilik bir derneğin üyesisin diyelim. Bugün 300 kişinin derneğe üye olup, bir önceki yönetim hakkında hiçbir fikir sahibi olmadan o gün seçimlere katılmalarını ve sadece propogandalara bakarak seçim yapmalarını ister misin?
2. Ses: İstemem. Yani uygun olmaz.
1. Ses: Böyle bir sistemde toplam iradenin en iyiyi seçebileceğini iddia edebilir misin?
2. Ses: Edemem.
1. Ses: İşte anlatmaya çalıştığım şey bu.
2. Ses: Anlıyorum, ama yine de herkesin kendi temsilcisini seçme hakkı vardır. Bilerek ya da bilmeyerek…
1. Ses: Peki öyle olsun. Anlaşamadık sanırım.
2. Ses: Cıks… Anlaşamadık.
Ve okuyanlara da soruyorum: Sizce gerçekten de herkesin oyu bir midir?