GÜNLÜK YAZILARI
SankiDergi başka biçimde doğacak…
Epey süre önce yapmayı bıraktığımız, Türkiye’nin ilk “dokunmatik” kültür sanat internet dergisi SankiDergi farklı bir formatla geri dönecek. Sitenin tasarımı üzerinde iki gündür çalışıyorum. Bu kez “Aylık Çevrimiçi Fikir-Sanat Dergisi” sloganıyla geliyoruz… http://www.sankidergi.com Tasarım hala sürüyor… Önerilerinizi beklerim.
İşte geldim…
İnanılmaz yoğun geçen günlerin ardından yine bir kaç sonuç birikti. Her şeyden önce üç firma olarak katıldığımız büyük bir fuar atlattık. Hangarımızın restorasyonu tamamlanmak üzere. Buna paralel olarak simülatör de hazır olmak durumunda. Uçuş okulumuzda yeni başlayan fakültedaşım Ataç Tunç ile beraber simülatörün mimarisini epey inceledik, bir yandan kurcaladık; ama hakikaten uçuş yapması çok zevkli….
Aviation Türk 4. Sayısı
Aviation Türk 4. Sayısı Çıktı! Aviation Türk Haziran sayısı çıktı! Havacılık sektöründeki petrol krizini ayrıntılı olarak işleyen dördüncü sayımızda yine birbirinden ilginç konularla karşınızdayız. Ayrıntılı bilgi için tıklayın…
Aşkence
Bir gün zamanın “solcu gençlerinden” birisi anlatmıştı… Bir işkence öyküsüydü aslında… Farklı görüşlere sahip bir kaç kimsenin memleket paydasında buluşarak, bir kaç on sene öncesini bugünün gözüyle değerlendirdiği, ancak dertlenilip de “neler çektik” kısmına geldikleri kısımdı… Bir işkence öyküsüydü aslında. Bahsi geçen kişiyi bir bahane ile götürmüşler yerin bir kaç kat altına… Tehlikenin nereden geleceği…
Film Müzikleri
Kimi zaman sırf müzikleri için filmleri defalarca izlediğiniz olmuş mudur? Eminim bir kısmınızın olmuştur. Bir sahnenin eksik öğesi, sanırım arkaplanı. Müzik dediğimiz de zaten illa ki nizami notalar dizgesi de değil. Bu bir rüzgar, yağmur ya da deniz sesi de olabilir. Eğer yoksa böyle bir artses, müziğe başvurulabilir; ya da her ikisine. Yağmur sesiyle beraber…
Aydınlığa Somurtu
Aydınlığa Somurtu Yaklaşık 3,5 saatimi alan bir Photoshop çalışması. Bir kaç hazır fırça kullandım ama en zor kısmı ambiyansın objelerle uyumluluğunu sağlamak oldu. Gradyanın çapraz olması ilk aşamada yerleştirdiğim objeleri göze batırdı ama ufak tefek düzenlemelerle nesneleri oturttum. Yorumlarınızı esirgemeyin… Bir de; Tıklayınca büyür… :)
Elveda Beşiktaş
İstanbul’a ilk geldiğimde bir kurs için İTÜ’nün Gümüşsuyu kampüsündeki yurtlara yerleşmiş, ilk çay içme turunu da Elif Koç ve Melis Küçükoğlu ile Beşiktaş’ta, Kadköy iskelesinin yanındaki o çay bahçesine düzenlemiştim. Benim için Beşiktaş macerasının başlangıcı budur. O tarihten sonra “bir ev tutarsam Beşiktaş’ta tutacağım”cı oldum.
Yoğun Günler
İnanılmaz yoğun bir haftayı ancak atlatabildim. Bu dönemde ihmal ettiğim kişi ve nesneler beni affetin. Ancak hem derginin yeni sayısının çıkış sancısı, hem yeni aldığımız simülatörün test ve kurulumu, hem bunu kurmaya gelen Kanadalı arkadaşa göz kulak olma işlemi, hem apron kartı işlemleri, hem yeni ev arama ve daha da önemlisi “bulma” ve “kontrat imzalama”…
Conway’in Hayat Oyunu
Ozan Oğuz Haktanır ile uzun süreli bir ayrılıktan sonra yeniden görüştük. Görüştüğümüz gün rahat durmadık ve hücresel otomat yaptık. İndirmek için tıklayın: cgl.rar (RAR Biçeminde – 33 KB) cgl.zip (ZIP Biçeminde – 43 KB) Hücresel otomat ve bilinen en iyi örneklerinden Conway’in Hayat Oyunu hakkında aşağıda kısa bir bilgi var:
Yazmaya “ancak” zaman bulmak…
Koca bir yalan… “Zaman Bulmak”. Küçük şeyler için zaman daima vardır, büyük şeyler içinse zaman daima yaratılabilir. İmkansız şeyler içinse beklemeye ihtiyaç vardır, ama hep olur. Bir şey kafaya kondu mu yapılır; kafaya koymak içinse gerçekten istemek gerekir. Zira, elinde olmayan bekletmeler can sıkar… Gerçekten sıkar. Mesela…
İnci küpeli kız…
“Neden daha önce izlemedim” sorusunu sorduran ve başucu filmlerim listesi arasına giren film. Aslında film olarak nitelendirmekten ziyade, “olay” demek daha uygun. Bence tarih, kendisinden böyle bir öykü çıkardığı için gurur duymalı ve tabi bu öyküyü beyaz perdeye uyarlayanlar da başarılarından.
Yiğit Özgür hep güldürmez.
Zekasına imrendiğim birisi var: Yiğit Özgür. Onu güldürürken buluruz, bazen de “düşündürüp” güldürürken. Ancak bir de sadece düşündürdüğü, belki biraz da hüzünlendirdiği nadir eserleri vardır. İşte, bir biçimde sunmak istediğim, en paylaşılası bulduğum. Görmemi sağlayan Osman Ender Kalender’e teşekkürler. “Yorumsuz” bırakacağım, ancak bir şiire ilham olduğunu da belirtmem gerek. O şiir için tıklayın…