ÖYKÜ: KETOKE KUNURA

Korku denen duyguyu epeydir yaşamıyordum. Unutmuştum. Bu toprakların halkı bu duyguyu hiç yaşatmamıştı bana. Ne olmuştu peki? Ne olmuştu da ellerine geçirseler tüm etlerimi lime lime edecek, tüm kemiklerimi acımadan kıracak, belki kanımla topraklarını sulayacak, cesedimi de köpeğe benzer hayvanlarına verecekmiş gibi nefretle, hiddetle kovalamışlardı beni?

Kalbimin şiddetli atışını şakağımın hemen altında, boğuk vuruşlarını da kulağımın içinde hissediyordum. Nasıl da vahşi hayvanları andırıyordu bakışları? Önüme geçen ergen irisinin hiçbir ebeveyninden görerek öğrenmediğine emin olduğum o hiddeti nasıl da gözlerinden fışkırıyor, sanki soylarına kıran sokmuşum gibi intikam arzusuyla bakıyordu bana?

Anlayamıyordum. Ödüm kopmuş, adeta ölümü ensemde hissetmiştim. Üstelik buna sebep olan bu topluluk evrenin en sakin, en barışçıl topluluğuydu. Öyle ki, bugüne dek bir kez olsun yanlarında kendimi huzursuz hissetmemiş, bana karşı düşmanca bir tutum takınabileceklerini aklıma bile getirmemiştim. Bir şekilde bam tellerine basmış olmalıydım. Herhalde inançlarına saygısızlık etmiş ya da tepelerini attıracak bir şey yapmış olmalıydım.

Şimdi, uzun bir direğin üzerine kondurulmuş gözcü kulesine benzeyen ama epey genişçe olan araştırma laboratuvarımızdaydım. Düşme endişesiyle ardıma bakmadığım için arkamdaki çalı çırpı seslerinden beni laboratuvarın aşağı yukarı yüz metre yakınına kadar kovaladıklarını biliyordum. Sanki benim göremediğim ama onların bildikleri bir sınır varmışçasına bir yerden sonra vazgeçmişlerdi. Ben yine de durmamış, tükenmekte olan takatimin son kırıntılarıyla direkten aşağı salınan merdivene atılmış, kulenin çelik korkuluklu balkonuna erişir erişmez merdiveni ardımdan toplamıştım. Şimdilik emniyetteydim.

Devamı: http://www.bilimkurgukulubu.com/edebiyat/kisa-oyku/ketoke-kunura-tevfik-uyar-kisa-oyku/

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir