ÜRETİM EKONOMİSİ KONGRESİ’NİN ARDINDAN

İstanbul Kültür Üniversitesi’nde gerçekleşen Ulusal Üretim Ekonomisi Kongresi’ni geride bıraktık. Kongrede “Stratejik Endüstrilerde Yerli Ürün Geliştirme ve Üretimi Üzerine Kavramsal bir Model: 3K” adlı çalışmamı sundum.

Türkiye’de ilki gerçekleştirilen ve bundan sonra gerçekleştirilmesine devam edileceğini ümit ettiğim kongre, İktisat / İşletme / Üretim İlişkileri / Endüstri Mühendisliği vb. gibi pek çok disiplinden çalışmanın bir arada sunulmasına ve bizlerin de bunları dinlemesine imkân tanıdığı için memnunum. Öte yandan  “biz” dediğim grubun küçüklüğüne üzüldüğümü de ifade etmek isterim. Zaten Türkiye’deki kongre ve sempozyumların akademik tartışma ortamı yaratma konusunda idealin çok gerisinde olduğunu bu camiada olan herkes az çok biliyor, ama kaliteyi geçtim; ama hem katılımcı-dinleyici sayısının, hem de sadece dinleyici sayısının az olması, “yanlış nerede?” sorusunu sordurmayı gerekli kılıyor.

Türkiye’deki akademi ortamı hakkında detaylı -ve son derece üzücü- bilgi almak istiyorsanız, Nisan Kuyucu’nun, kiminizin dudaklarını ıssırarak kiminizin dişlerini sıkarak okuyacağı kötü kongre deneyimine bir göz atmanızı isterim. Kendisinin de bir örneğini çok güzel ve tane tane ifade ettiği, ticari kaygılarla ve/veya yapılmış olsun diye yapılan kongrelerin Türk akademisine bir katkısı olmadığı gibi korkunç zararı dokunmakta. Zaten yazı bir deneyimden çok gerçek bir kâbusa benziyor.

Peki ÜEK nasıldı? İKÜ’de öğretim görevliliği pozisyonum gereği üniversiteme kıyak geçtiğimi düşünmenizi istemem: Çok şükür ki Kuyucu’nun deneyimlediği olumsuzlukların %85’i yoktu (atarlı bir kongre başkanı, süre baskısı, açık ayrımcılık, açık çatışma, katılım ücreti, dinleyici ücreti vs. gibileri yoklardı).İlk ilanda ücretten bahsedilmiş olsa da bir süre sonra hem katılımcılar, hem de dinleyiciler için ücretsiz hal getirildi ve “ticari” kaygı güdülmediği konusunda bir güvence sayılabilir bu.

Ama ne vardı? Format sorunu! Belki iki gecemi sadece ve sadece “yazım kılavuzuna uygun” biçemi (format) ayarlayabilmek için harcamıştım. Dağıtılan Proceedings CD’sinden görüyorum ki; buna dikkat eden pek az kişi olmuş. Bir kural konuyorsa insan onun işlediğini görmek istiyor: Hele ki kendisi buna uymak için büyük gayret gösteriyorsa. Birincisi, akademisyen dediğin kişinin disiplinli olması gerekiyor: İşine gelen formatta hazırlamışken, “Dur yeaa, böyle göndereyim, belki kabûl ederler” düşüncesinde olmaması gerekiyor. Bu iğne katılımcılara. Çuvaldız ise kongre sorumlularına: Gönderilen çalışmalara  yanıt olarak”lütfen yazım kılavuzunu gözden geçiriniz” denilmiyor ve yazarların bildirilerini yeniden düzenlemeleri istenmiyorsa “çalışana yazık!” sonucu ortaya çıkmış oluyor. Bu biraz gönül ve heves kırıcı. Ama dediğim gibi; bu küçük kusur dışında (bir de üst salonun storları olmadığı için odanın karartılamadığı gibi küçük bir detay ekleyecek olursak) organizasyonu -naçizane- başarılı ve teşvik edici olduğunu söyleyebilirim. Üretim Ekonomisi Kongresi daha bir bebek sayılır ve eminim büyüyecektir.

Gelelim “tartışma” ortamına. Oturumların hepsine katılmadım; zaten istesem de mümkün değildi zira her defasında paralel iki oturum yapılıyordu. Dürüst olacağım, bir kısmına da keyfi olarak katılmadım; fakat katıldığım üç oturumun ikisinde insanların soru sormaktan çekindiğini, katılımcıyı zorlamadığını, eleştirmediğini  (ki ben bir katılımcı olarak bunu beklediğimden herkesin bunu istediğini sanıyor da olabilirim) teşhis ettim. Kendi katıldığım oturumlarda sevilmeyen bir “sivri adam” olarak görüldüğüme adım gibi eminim; çünkü hem soru sordum, hem eleştirdim, hem verisinin kaynağını merak ettim, hem de bir yanlışla karşılaştı isem kırmamak adına, “eğer yayın sürecine sokmayı düşünüyorsanız şuradaki bilgiyi tekrar kontrol etmenizi öneririm” şeklinde önerilerde bulundum. Bir süre sonra otosansür yapmak zorunda kaldım: Hep ben mi konuşacağım arkadaş? Niçin akademisyenler “bilimsel tartışmanın” geliştirici olduğu konusunda o kadar emin değiller?

Yoksa… Yoksa ben “gıcık mıyım?”… Aman tanrım… Belki de ben gıcığımdır? :)

Sevgiler.

 

STRATEJİK ENDÜSTRİLERDE YERLİ ÜRÜN GELİŞTİRME VE ÜRETİMİ ÜZERİNE KAVRAMSAL BİR MODEL: “3K”

ÖZET

Bir ülkenin ekonomisi ya da güvenliği için önemi yüksek olan endüstriler stratejik endüstriler olarak adlandırılır. Yerli imkanlarla üretimleri konusunun zaman zaman Türkiye gündemini de meşgul ettiği uçak, otomobil gibi yüksek teknolojik ürünler veya çağdaş ülkelerce gün geçtikçe daha çok yatırım yapılan uzay, haberleşme, biyomedikal veya temiz enerji teknolojileri bu endüstrilerin alanındadırlar. Bu çalışmada gelişmekte olan ülkelerin stratejik endüstrilerde yüksek teknolojik ürün geliştirebilmeleri ve üretimlerini gerçekleştirebilmeleri için ihtiyaç duydukları siyasi, demografik ve ekonomik kaynaklar “Kudret”, “Kabiliyet” ve “Kaynak” olmak üzere üç üretim faktörü altında sınıflandırılmıştır. Ayrıca bu faktörlerin uluslararası çevreyle ve birbirleriyle olan ilişkilerini, endüstriye katkılarını ve yeniden üretimlerini konu alan yeni bir kavramsal model ortaya konmaya çalışılmıştır.

 

 

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir