Eğirisiyle doğrusuyla uçakta cep telefonu

10 Ekim 2011
22 min read

İnternetin yaygınlaşması ve ucuzlamasının insanlığa büyük getirileri olmasının yanısıra bazı olumsuzlukların kaynağı olduğu da bir gerçek. Asosyalleşme, bireyselleşme vb. gibi etkilerine hiç değinmeyeceğim… Bence en kötüsü bilgi kirliliği.

Takıldığımız noktalarda bilgi alma talebiye internete başvurmak artık bizler için ciddi bir alışkanlık oldu. Hele ki internetin cep telefonlarından kullanılabilir ve dolayısıyla taşınabilir hale gelmesiyle, her sorumuzun yanıtını biraz gecikmeli de olsa cebimizde taşır olduk.

Bugün, biraz da nüktedan bir niyetle yerleşmiş bir deyim bile var: “Hz. Google’a sor.”

Google hazretlerine sormanın büyük faydaları olduğu muhakkak. Çoğu tıkandığımız noktada ondan bilgi alıyoruz; hatta ben söyleyeyim: Boyner Backup da bence o çok övündüğü soru-cevap hizmetinde aynısını yapıyor. Ben zaten interneti iyi kullanan birisiyim ve bir şey bulamadığımda onları arıyorum; onlar da ya bulamıyor ya da benim de bulup itibar etmediğim bilgilere ulaşıp onu söylüyorlar. Şimdi bu hizmeti biraz eleştirmiş olsam da aslında sadece Hz. Google’a güvenilerek ticari bir hizmet bile başlatılabildiğine örnek vermek istedim.

İnternetin en büyük projelerinden birisi olan Vikipedi açık kaynak ansiklopedisi hakikaten de insanlık için büyük bir hizmet olmasının yanısıra, belki de kendi mesleklerinin can damarı olan araştırma kısmını atlamak isteyen tembel gazeteciler için de büyük nimet: Sadece Vikipedi’den aldığı bilgilerle habercilik yapan gazeteciler var Türkiye’de. Vikipedi herhangi bir kullanıcı tarafından da değiştirilebildiği için, iyi bir kaynak olmasına rağmen verilerin kesinlikle güvenilir olmadığını özellikle göz önünde bulundurmak gerek. Vikipedi içerdiği bir çok bilgiyi bir kaynağa dayandırarak veriyor olması maalesef onu güvenilir kılmıyor.

Geçtiğimiz günlerde şu an Japonya’da sinirbilim üzerine doktora çalışmasını yapan sevgili dostum Tıp doktoru Çağrı Yalgın, Bilim Güncesi adında yazmış olduğu bloğunda bu konuya şu kelimelerle dikkat çekiyordu: “Atıflar bizi aldatabilir.” Yalgın diyor ki:

“… birçok okuyucu atıfları kontrol etmeye zahmet etmediğinden, atıfların lâyığıyla verilmediği, hattâ sırf bilimsellik görüntüsü katsın diye metnin içine ilgisiz atıfların serpiştirildiği de olur. Hattâ Elsevier yayınevi işi hakemli dergiye fiziksel olarak benzeyen ama aslında Merck şirketinin broşüründen başka bir şey olmayan bir dergi çıkarmaya kadar götürmüştü.

…Yani bir atıfın size söyleyebileceği tek şey, o yazarın o bilgiyi o kaynaktan aldığını beyan etmiş olduğudur. O kadar. Atfedilen kaynakların güvenilirliğini, doğruluğunu ve konuyla bağlantısını araştırmak size kalmış.”

Ben de daha önce “İnternet’in getirdikleri / götürdükleri” adlı bir yazımda bugün internet kullanılarak herhangi bir markanın da kolaylıkla karalanabileceğini belirtmiştim. Birinin çıkıp “Airporthaber bilmemne terör örgütüne yardım etmektedir” deyip uydurma bir iki kanıt sunup, Ali Kıdık’ı da bilmemne örgütünün lideri olarak göstermesi ve organize edilmiş yüz kişinin bu yazıyı forumlarda, sözlüklerde, bloglarda yayınlaması gayet mümkün değil mi? Bu da bir anlamda çakma bir “internet mahkemesi” kurup bir kişiyi, kurumu ya da markayı yargılamak anlamına geliyor.

İşte bu sebeple, internetin bizlere getirdiği en büyük kötülüğün bilgi kirliliği olduğunu düşünüyorum.

İnterette bir konuyu araştırırken bulunan bilgilerin evrensel geçerliliğini ve doğruluğunu kontrol etmek gibi ilave bir adıma daha kesinlikle ihtiyaç var. Yazılanların kişisel bir görüş olup olmadığına, verilen kaynakların yine güvenilir olmayan, kişisel kaynaklar olup olmadığına iyi dikkat etmek gerek.

Uçakta cep telefonu kullanımı

Uçaklarda cep telefonu kullanımı ile ilgili sınırlamaları biliyorsunuz. İnterneti şöyle bir araştırdığım zaman bu konuda cep telefonlarının kesin olarak uçaklara zarar verdiğine, hatta bu sebepten düşen bir uçak bile olduğuna dair yazılar görmek pek mümkün. Anladığım kadarıyla bu konuyu araştırmak isteyen birisi cep telefonlarının kesin olarak uçaklara zarar verdiğine konaylıkla ikna olup, Hz. Google’ı kapatabilirler. Ancak kesin olarak belirtelim ki bugüne dek cep telefonu sebebiyle düşen ya da kırıma uğrayan hiçbir uçak olmamıştır.

Yani bu uzun uzun girişi yapmamın sebebi buydu; zira ben de TEMKODER Başkanı’nın Hürriyet’teki açıklamalarını okuduktan sonra aynı şeyi yaptım: Hz. Google’a uçaklarda cep telefonu kullanımını sordum.

Bugün havayolu firmalarının çok büyük bir kısmı uçakta cep telefonu kullanımına izin vermiyor. İki gün önce Hürriyet’in haberiyle Türkiye Elektromanyetik Kirliliği Önleme, Ölçme, Araştırma ve Eğitim Derneği (TEMKODER) Başkanı Elektronik Mühendisi Mehmet Bayramoğlu’nun uçuş modunda kullanılan telefonların kazara normal moda geçerek tehlike yaratabileceğini, bu yüzden bu modda dahi olsa kullanımının yasaklanması gerektiğine dair açıklamalarını duyduk/okuduk.

Bayramoğlu, yapılan yanlışın düzeltilmesi için, havayolu şirketlerinin eylemleri ve dergilerde yazan “cep telefonu, uçuş modunda kullanılabilir” ifadesinin kaldırılması gerektiğini kaydederek, kaldırılmaması halinde Kamu adına ve kamu yararına dava açılacağını ve konunun takipçisi olacaklarını da söylemiş.

Cep telefonlarının frekans ve emisyon kaynağı olması, baz istasyonundan uzaklaştıkça sinyal gücünü arttırması vb. sebeplerle uçakta seyrüsefer cihazlarını etkileme olasılığı bulunduğu ve elektromanyetik uyumsuzluk (EMU) yaratma olasılığı akla yatkındır.

Ancak ilgililerin göz önünde bulundurması gereken bir şey daha var:

Henüz cep telefonlarının gerçek anlamda uçuş emniyetini tehlikeye attığına dair bulgular yok. Ben de üç yıl önce kendileri gibi düşünüyordum –zira dediğimiz gibi, EMU akla yatkındır- ancak uçak üreticilerinin de bu konu üzerine gittiğini ve yaptıkları araştırmalarda böyle bir bulguya rastlamadıkları da bir gerçek.

Havacılıkla ilgili kural koyucular her ihtimale karşı henüz ispat edilmemiş ancak akla yatkın olan bu tehlike ihtimalini değerlendirerek bu konuda bir yasak getiriyorlar. Kurumların bu şekilde davranıyor ve küçük de olsa ihtimalleri değerlendiriyor olmasını ben de destekliyorum ama yarın bir gün –ki bu başladı-, havayolu firmalarının uçak üzerine ilave bir istasyon kurarak, zaten tehlikesiz olan bir konuşma için ilave bir kaynak yaratarak yolcular üzerinden onlarca dolar kazanmasını da istemiyorum: İletişim, eğer zararsızsa, özgür olmalı. Ya da zaten zarar verse de vermese de diğer yolcuların rahatlığı için en baştan yasak olmalı, ama belki insanlar mesajlaşabilirler. Bu yüzden de kapsamlı bir çalışma yapılarak yolculara bu konudaki gerçek bilgiler verilmeli.

Bu yüzden bugüne dek yapılmış çalışmalar hakkında Türkçe bir kaynak olması amacıyla da aşağıdaki bilgileri bir araya getirmek istiyorum. Madem başlıkta eğrisini, doğrusunu yazacağız dedik, başlayalım:

Öncelikle uçakta kişisel elektronik cihaz ve cep telefonu kullanımına ilişkin araştırmaların nasıl yapıldığından bahsedelim:

Herhangi bir vaka şu şekilde inceleniyor:

  1. Anomaliye sebep olduğu düşünülen şüpheli cihaz kapatıldığında sorun giderilmiyor. (İlişki yok)
  2. Anomaliye sebep olduğu düşünülen şüpheli cihaz kapatıldığında sorun gideriliyor ancak açıldığında sorun tekrarlanmıyor. (Düşük korelasyon / ilişki)
  3. Anomaliye sebep olduğu düşünülen cihaz kapatıldığında sorun gideriliyor, açıldığında tekrar ediyor. (Yüksek ilişki)

Bu ilişkileri inceleyen çalışmalara göz atalım.

Çalışmaların sonuçları birbirinden farklı

Öncelikle Boeing’in bundan 11 yıl önce, yani 2000 yılında yayınlamış olduğu bir çalışmaya bakalım. Boeing bu çalışma kapsamında, (1) cep telefonu gibi sinyal yayan cihazlar dışındaki kişisel elektronik cihazları (KEC) laboratuvar ortamında test etmiştir. (2) KEC’leri uçak ortamında test etmiştir. (3) 1995-2000 yılları arasında uçaklarda olumsuzluk yarattığı iddia rapor edilen KEC’leri sahiplerinden satın almak ya da aynını üretmek suretiyle tedarik etmiş, laboratuvar ve uçularda test etmiştir. Tüm bu çalışmaların sonunda KEC’ler ve uçaktaki anormallikler arasında bir korelasyon tespit edilememiştir.

Boeing aynı yıllarda koltuğa yerleşik kişisel priz için de iki adet 737, 1 adet 747, iki adet 767 ve 3 adet 777 ile de test gerçekleştirmiş, yapılan bu sekiz testte de uçak içinde koltuklara yerleşik kişisel prizlerin ve bunlara bağlı bir dizi dizüstü bilgisayar, CD çalar vb. aletlerin de kullanılmasına rağmen uçaklarda hiçbir olumsuzluk yaratmadığını gözlemlemiştir.

Çalışma kapsamında bir başka araştırma kalemi olarak 16 adet cep telefonu ile de çeşitli testler gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalar cep telefonlarının uçakların kullandığı frekanslarda ve bazı cihazlarda (ADF, HF, VHF, ILS) emisyon yarattığı gözlenmiştir. Ancak telefonlar yerde uçuş konfigürasyonunda bulunan hazır bir uçakta test edildiğinde herhangi bir şüpheli vaka ile karşılaşılmamıştır.

Ancak 2003 yılında yapılan ve IEEE Spectrum dergisinde yayınlanan Bill Strauss imzalı çalışma (enteresandır, çalışmasını Türk Hava Yolları’nın adını da anarak, kurumun “Mobile phones interfere with the flight instruments and have a negative effect on flight safety”  ikazını örnek göstererek bitirmektedir), üç ay boyunca uçaklarda yapılan bir ölçüm çalışmasından bahsediyor ve kullanımda olan bir cep telefonunun GPS cihazlarını etkileyecek yüksektikte emisyon yarattığını ispat ediyor.

Geliyoruz NASA’nın 2011 yılında yapmış olduğu çalışmaya. Havacılık Emniyet Raporlama Sistemi (ASRS: Aviation Safety Reporting System) veritabanındaki 50 öne çıkan rapora dayanarak yapılan çalışma yine güçlü bir korelasyon sağlayamıyor, ancak az sayıda olayın yüksek koraleasyon içeridiğini de tespit etmiş.

Sonuç

Havacılıkta kabul edilebilir bir kaza düzeyi söz konusu değildir. Yani havacılık, herhangi bir imalat sürecindeki gibi, her bir milyon üründen altı, yedi adedinin hatalı olabileceğini ve bu ticari kaybın kabul edilebilir düzeyde olmasını göze alabilecek bir kurum değil. Amaç daima ve daima sıfır kaza ve azami emniyettir.

Kapsamlı bir çalışma olmamasına ve mevcut çalışmaların “kesinlikle cep telefonu uçuş emniyetini olusmuz yönde etkiler” gibi bir sonucu olmamasına rağmen elektromanyetizma ve cihazların uyumuna dair bildiklerimiz cep telefonunun uçuşta olumsuzluk yaratabileceği üzerine ve buna bağlı olarak da uçakta cep telefonu ile konuşmak sınırlandırılıyor.

Cep telefonları baz istasyonlarına uzak mesafede iken çok daha güçlü, dolayısıyla çok daha tehlikeli ve riskli güçte emisyon yaratıyorlar. Bu sebeple uçak üzerine ara bir iletişim konağı yerleştirerek söz konusu sorunun ortadan kaldırılabildiği düşüncesiyle –ki EASA söz konusu cihazların kullanımı halinde uçakta cep telefonu kullanımına olanak satnımıştır- bugün kullanılan bir takım teknolojiler (AeroMobile, Onair, Picocell vb.) bulunmaktadır ve bazı havayolu firmaları cep telefonu kullanımına müsade etmektedirler (Ancak aletin kesin olarak bu teknolojilerle uyumlu olması gerekmektedir). Hatta bazı iş jeti üreticileri uçağın standart konfigürasyonuna bu sistemleri eklemiş durumda. Bu cihazları uçak üzerinde kurulu baz istasyonu gibi düşünebilirsiniz.

Bu konu hala kapsamlı testlere bağlı olarak nihayete erdirilmesi gereken bir konu olarak listede duruyor ancak şu an masrafından kaçınılıyor olsa gerek.  Açıkçası yolcuların bazılarının da uçakta cep telefonu kullanımı olmamasından memnuniyetleri bulunuyor olsa gerek, zira uçakta, telefonun iyi çekmiyor olmasından da dolayı bağıra bağıra konuşan yolcuların başkalarını rahatsız edeceği kesin. Otobüslerden bunu biliyoruz.

İyi haftalar

Tevfik Uyar,

EĞRİSİ VE DOĞRUSU İLE UÇAKTA CEP TELEFONU

 

İnternetin yaygınlaşması ve ucuzlamasının insanlığa büyük getirileri olmasının yanısıra bazı olumsuzlukların kaynağı olduğu da bir gerçek. Asosyalleşme, bireyselleşme vb. gibi etkilerine hiç değinmeyeceğim… Bence en kötüsü bilgi kirliliği.

Takıldığımız noktalarda bilgi alma talebiye internete başvurmak artık bizler için ciddi bir alışkanlık oldu. Hele ki internetin cep telefonlarından kullanılabilir ve dolayısıyla taşınabilir hale gelmesiyle, her sorumuzun yanıtını biraz gecikmeli de olsa cebimizde taşır olduk.

Bugün, biraz da nüktedan bir niyetle yerleşmiş bir deyim bile var: “Hz. Google’a sor.”

Google hazretlerine sormanın büyük faydaları olduğu muhakkak. Çoğu tıkandığımız noktada ondan bilgi alıyoruz; hatta ben söyleyeyim: Boyner Backup da bence o çok övündüğü soru-cevap hizmetinde aynısını yapıyor. Ben zaten interneti iyi kullanan birisiyim ve bir şey bulamadığımda onları arıyorum; onlar da ya bulamıyor ya da benim de bulup itibar etmediğim bilgilere ulaşıp onu söylüyorlar. Şimdi bu hizmeti biraz eleştirmiş olsam da aslında sadece Hz. Google’a güvenilerek ticari bir hizmet bile başlatılabildiğine örnek vermek istedim.

İnternetin en büyük projelerinden birisi olan Vikipedi açık kaynak ansiklopedisi hakikaten de insanlık için büyük bir hizmet olmasının yanısıra, belki de kendi mesleklerinin can damarı olan araştırma kısmını atlamak isteyen tembel gazeteciler için de büyük nimet: Sadece Vikipedi’den aldığı bilgilerle habercilik yapan gazeteciler var Türkiye’de. Vikipedi herhangi bir kullanıcı tarafından da değiştirilebildiği için, iyi bir kaynak olmasına rağmen verilerin kesinlikle güvenilir olmadığını özellikle göz önünde bulundurmak gerek. Vikipedi içerdiği bir çok bilgiyi bir kaynağa dayandırarak veriyor olması maalesef onu güvenilir kılmıyor.

Geçtiğimiz günlerde şu an Japonya’da sinirbilim üzerine doktora çalışmasını yapan sevgili dostum Tıp doktoru Çağrı Yalgın, Bilim Güncesi adında yazmış olduğu bloğunda bu konuya şu kelimelerle dikkat çekiyordu: “Atıflar bizi aldatabilir.” Yalgın diyor ki:

“… birçok okuyucu atıfları kontrol etmeye zahmet etmediğinden, atıfların lâyığıyla verilmediği, hattâ sırf bilimsellik görüntüsü katsın diye metnin içine ilgisiz atıfların serpiştirildiği de olur. Hattâ Elsevier yayınevi işi hakemli dergiye fiziksel olarak benzeyen ama aslında Merck şirketinin broşüründen başka bir şey olmayan bir dergi çıkarmaya kadar götürmüştü.

 

…Yani bir atıfın size söyleyebileceği tek şey, o yazarın o bilgiyi o kaynaktan aldığını beyan etmiş olduğudur. O kadar. Atfedilen kaynakların güvenilirliğini, doğruluğunu ve konuyla bağlantısını araştırmak size kalmış.”

 

Ben de daha önce “İnternet’in getirdikleri / götürdükleri” adlı bir yazımda bugün internet kullanılarak herhangi bir markanın da kolaylıkla karalanabileceğini belirtmiştim. Birinin çıkıp “Airporthaber bilmemne terör örgütüne yardım etmektedir” deyip uydurma bir iki kanıt sunup, Ali Kıdık’ı da bilmemne örgütünün lideri olarak göstermesi ve organize edilmiş yüz kişinin bu yazıyı forumlarda, sözlüklerde, bloglarda yayınlaması gayet mümkün değil mi? Bu da bir anlamda çakma bir “internet mahkemesi” kurup bir kişiyi, kurumu ya da markayı yargılamak anlamına geliyor.

İşte bu sebeple, internetin bizlere getirdiği en büyük kötülüğün bilgi kirliliği olduğunu düşünüyorum.

İnterette bir konuyu araştırırken bulunan bilgilerin evrensel geçerliliğini ve doğruluğunu kontrol etmek gibi ilave bir adıma daha kesinlikle ihtiyaç var. Yazılanların kişisel bir görüş olup olmadığına, verilen kaynakların yine güvenilir olmayan, kişisel kaynaklar olup olmadığına iyi dikkat etmek gerek.

Uçakta cep telefonu kullanımı

 

Uçaklarda cep telefonu kullanımı ile ilgili sınırlamaları biliyorsunuz. İnterneti şöyle bir araştırdığım zaman bu konuda cep telefonlarının kesin olarak uçaklara zarar verdiğine, hatta bu sebepten düşen bir uçak bile olduğuna dair yazılar görmek pek mümkün. Anladığım kadarıyla bu konuyu araştırmak isteyen birisi cep telefonlarının kesin olarak uçaklara zarar verdiğine konaylıkla ikna olup, Hz. Google’ı kapatabilirler. Ancak kesin olarak belirtelim ki bugüne dek cep telefonu sebebiyle düşen ya da kırıma uğrayan hiçbir uçak olmamıştır.

Yani bu uzun uzun girişi yapmamın sebebi buydu; zira ben de TEMKODER Başkanı’nın Hürriyet’teki açıklamalarını okuduktan sonra aynı şeyi yaptım: Hz. Google’a uçaklarda cep telefonu kullanımını sordum.

Bugün havayolu firmalarının çok büyük bir kısmı uçakta cep telefonu kullanımına izin vermiyor. İki gün önce Hürriyet’in haberiyle Türkiye Elektromanyetik Kirliliği Önleme, Ölçme, Araştırma ve Eğitim Derneği (TEMKODER) Başkanı Elektronik Mühendisi Mehmet Bayramoğlu’nun uçuş modunda kullanılan telefonların kazara normal moda geçerek tehlike yaratabileceğini, bu yüzden bu modda dahi olsa kullanımının yasaklanması gerektiğine dair açıklamalarını duyduk/okuduk.

Bayramoğlu, yapılan yanlışın düzeltilmesi için, havayolu şirketlerinin eylemleri ve dergilerde yazan “cep telefonu, uçuş modunda kullanılabilir” ifadesinin kaldırılması gerektiğini kaydederek, kaldırılmaması halinde Kamu adına ve kamu yararına dava açılacağını ve konunun takipçisi olacaklarını da söylemiş.

Cep telefonlarının frekans ve emisyon kaynağı olması, baz istasyonundan uzaklaştıkça sinyal gücünü arttırması vb. sebeplerle uçakta seyrüsefer cihazlarını etkileme olasılığı bulunduğu ve elektromanyetik uyumsuzluk (EMU) yaratma olasılığı akla yatkındır.

Ancak ilgililerin göz önünde bulundurması gereken bir şey daha var:

Henüz cep telefonlarının gerçek anlamda uçuş emniyetini tehlikeye attığına dair bulgular yok. Ben de üç yıl önce kendileri gibi düşünüyordum –zira dediğimiz gibi, EMU akla yatkındır- ancak uçak üreticilerinin de bu konu üzerine gittiğini ve yaptıkları araştırmalarda böyle bir bulguya rastlamadıkları da bir gerçek.

Havacılıkla ilgili kural koyucular her ihtimale karşı henüz ispat edilmemiş ancak akla yatkın olan bu tehlike ihtimalini değerlendirerek bu konuda bir yasak getiriyorlar. Kurumların bu şekilde davranıyor ve küçük de olsa ihtimalleri değerlendiriyor olmasını ben de destekliyorum ama yarın bir gün –ki bu başladı-, havayolu firmalarının uçak üzerine ilave bir istasyon kurarak, zaten tehlikesiz olan bir konuşma için ilave bir kaynak yaratarak yolcular üzerinden onlarca dolar kazanmasını da istemiyorum: İletişim, eğer zararsızsa, özgür olmalı. Ya da zaten zarar verse de vermese de diğer yolcuların rahatlığı için en baştan yasak olmalı, ama belki insanlar mesajlaşabilirler. Bu yüzden de kapsamlı bir çalışma yapılarak yolculara bu konudaki gerçek bilgiler verilmeli.

Bu yüzden bugüne dek yapılmış çalışmalar hakkında Türkçe bir kaynak olması amacıyla da aşağıdaki bilgileri bir araya getirmek istiyorum. Madem başlıkta eğrisini, doğrusunu yazacağız dedik, başlayalım:

Öncelikle uçakta kişisel elektronik cihaz ve cep telefonu kullanımına ilişkin araştırmaların nasıl yapıldığından bahsedelim:

Herhangi bir vaka şu şekilde inceleniyor:

  1. Anomaliye sebep olduğu düşünülen şüpheli cihaz kapatıldığında sorun giderilmiyor. (İlişki yok)
  2. Anomaliye sebep olduğu düşünülen şüpheli cihaz kapatıldığında sorun gideriliyor ancak açıldığında sorun tekrarlanmıyor. (Düşük korelasyon / ilişki)
  3. Anomaliye sebep olduğu düşünülen cihaz kapatıldığında sorun gideriliyor, açıldığında tekrar ediyor. (Yüksek ilişki)

Bu ilişkileri inceleyen çalışmalara göz atalım.

Çalışmaların sonuçları birbirinden farklı

Öncelikle Boeing’in bundan 11 yıl önce, yani 2000 yılında yayınlamış olduğu bir çalışmaya bakalım. Boeing bu çalışma kapsamında, (1) cep telefonu gibi sinyal yayan cihazlar dışındaki kişisel elektronik cihazları (KEC) laboratuvar ortamında test etmiştir. (2) KEC’leri uçak ortamında test etmiştir. (3) 1995-2000 yılları arasında uçaklarda olumsuzluk yarattığı iddia rapor edilen KEC’leri sahiplerinden satın almak ya da aynını üretmek suretiyle tedarik etmiş, laboratuvar ve uçularda test etmiştir. Tüm bu çalışmaların sonunda KEC’ler ve uçaktaki anormallikler arasında bir korelasyon tespit edilememiştir.

Boeing aynı yıllarda koltuğa yerleşik kişisel priz için de iki adet 737, 1 adet 747, iki adet 767 ve 3 adet 777 ile de test gerçekleştirmiş, yapılan bu sekiz testte de uçak içinde koltuklara yerleşik kişisel prizlerin ve bunlara bağlı bir dizi dizüstü bilgisayar, CD çalar vb. aletlerin de kullanılmasına rağmen uçaklarda hiçbir olumsuzluk yaratmadığını gözlemlemiştir.

Çalışma kapsamında bir başka araştırma kalemi olarak 16 adet cep telefonu ile de çeşitli testler gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalar cep telefonlarının uçakların kullandığı frekanslarda ve bazı cihazlarda (ADF, HF, VHF, ILS) emisyon yarattığı gözlenmiştir. Ancak telefonlar yerde uçuş konfigürasyonunda bulunan hazır bir uçakta test edildiğinde herhangi bir şüpheli vaka ile karşılaşılmamıştır.

Ancak 2003 yılında yapılan ve IEEE Spectrum dergisinde yayınlanan Bill Strauss imzalı çalışma (enteresandır, çalışmasını Türk Hava Yolları’nın adını da anarak, kurumun “Mobile phones interfere with the flight instruments and have a negative effect on flight safety”  ikazını örnek göstererek bitirmektedir), üç ay boyunca uçaklarda yapılan bir ölçüm çalışmasından bahsediyor ve kullanımda olan bir cep telefonunun GPS cihazlarını etkileyecek yüksektikte emisyon yarattığını ispat ediyor.

Geliyoruz NASA’nın 2011 yılında yapmış olduğu çalışmaya. Havacılık Emniyet Raporlama Sistemi (ASRS: Aviation Safety Reporting System) veritabanındaki 50 öne çıkan rapora dayanarak yapılan çalışma yine güçlü bir korelasyon sağlayamıyor, ancak az sayıda olayın yüksek koraleasyon içeridiğini de tespit etmiş.

Sonuç

 

Havacılıkta kabul edilebilir bir kaza düzeyi söz konusu değildir. Yani havacılık, herhangi bir imalat sürecindeki gibi, her bir milyon üründen altı, yedi adedinin hatalı olabileceğini ve bu ticari kaybın kabul edilebilir düzeyde olmasını göze alabilecek bir kurum değil. Amaç daima ve daima sıfır kaza ve azami emniyettir.

Kapsamlı bir çalışma olmamasına ve mevcut çalışmaların “kesinlikle cep telefonu uçuş emniyetini olusmuz yönde etkiler” gibi bir sonucu olmamasına rağmen elektromanyetizma ve cihazların uyumuna dair bildiklerimiz cep telefonunun uçuşta olumsuzluk yaratabileceği üzerine ve buna bağlı olarak da uçakta cep telefonu ile konuşmak sınırlandırılıyor.

Cep telefonları baz istasyonlarına uzak mesafede iken çok daha güçlü, dolayısıyla çok daha tehlikeli ve riskli güçte emisyon yaratıyorlar. Bu sebeple uçak üzerine ara bir iletişim konağı yerleştirerek söz konusu sorunun ortadan kaldırılabildiği düşüncesiyle –ki EASA söz konusu cihazların kullanımı halinde uçakta cep telefonu kullanımına olanak satnımıştır- bugün kullanılan bir takım teknolojiler (AeroMobile, Onair, Picocell vb.) bulunmaktadır ve bazı havayolu firmaları cep telefonu kullanımına müsade etmektedirler (Ancak aletin kesin olarak bu teknolojilerle uyumlu olması gerekmektedir). Hatta bazı iş jeti üreticileri uçağın standart konfigürasyonuna bu sistemleri eklemiş durumda. Bu cihazları uçak üzerinde kurulu baz istasyonu gibi düşünebilirsiniz.

Bu konu hala kapsamlı testlere bağlı olarak nihayete erdirilmesi gereken bir konu olarak listede duruyor ancak şu an masrafından kaçınılıyor olsa gerek.  Açıkçası yolcuların bazılarının da uçakta cep telefonu kullanımı olmamasından memnuniyetleri bulunuyor olsa gerek, zira uçakta, telefonun iyi çekmiyor olmasından da dolayı bağıra bağıra konuşan yolcuların başkalarını rahatsız edeceği kesin. Otobüslerden bunu biliyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir