Sagan, Kozmos ve Altın Kitaplar

24 Eylül 2011
11 min read

Dünya’nın en çok satanlar listesine girebilmiş çok az sayıdaki popüler bilim kitaplarından birisi olan, Carl Sagan’ın en önemli eserlerinden Kozmos’un, Türkiye’de Altın Kitaplar tarafından yayınlanan 2009 tarihli 5. basımını okudum.

İlk kez ABD’de 1980 yılında basılan ve 1998 yılında Türkçe’ye çevrilen kitap, Sagan’ın aynı isimli belgesel dizisinin bir kitabı. Kendisi bilimsel dizilerin kitaplaşması halinde amaçlarına ve kitlelere daha iyi ulaşıp, dizileri de kalıcı hale getirdiğini düşünerek, diziden daha da detaylı olmak üzere 13 dizi bölümüne karşılık gelen 13 kitap bölümünü kaleme almış. Elbette kitabın arkasındaki bir kaç fotoğraf dizideki görselliği ve dolayısıyla görsel iletişim araçlarının anlatım kabiliyetini içermiyor ancak yazı ile çok daha fazla ayrıntı ve bilgi de aktarılabildiği kesin; zira dizide zaman bir sınır olarak karşımızda dururken, aynı şeyin kitapta olduğunu söylemek mümkün değil.

Kozmos, Sagan’ın en temel düşüncelerini içeren, harika bir başucu kitabı. Zira Kozmos’u okurken, Sagan’ın beyaz perdeye de aktarılan ve Jodie Foster’ın muhteşem oyunculuğu ile akıllarda yer eden Contact (Temas) adlı filminde olanlar daha da anlamlanıyor ve filmin içeriğinin hangi düşünceler temelinde şekillendiği anlaşılabiliyor. Sagan’ın tüm kavramları anlaşılır düzeye indirgemesi, zaman zaman hikayeci anlatım tekniklerine başvurması, kimi yerde esprili yaklaşımları ile gerçeği düşündürerek ve daha da iyi ifade etmesi dikkate değer noktalar; zira Sagan, kendi ülkesinde de aynı özelliklerinden dolayı hep takdir edilmiş, kendisine verilen onlarca ödülde özellikle bu noktaya değinilerek,  bilimin halk tarafından anlaşılmasında başarıya en çok ulaşan bilim adamı olarak tanımlanmıştır.

Bu kısa incelememizde ben de benzer bir kaç noktaya değinecek, ama daha da önemlisi, Altın Kitaplar’ın çevirisiyle ilgili bir kaç eleştiri ortaya koyacağım.

Kozmos: Dünyamıza ait bir öykü kitabı

Kozmos, insanların en temel duygusu olan “merak”tan yola çıkarak, bu merakın kurduğumuz medeniyet içerisindeki önemini anlatıyor ve bu sırada insanoğlu’nun yüzbinlerce yıl merak ettikten sonra her şeyin anlamını birer birer nasıl keşfettiğine yer veriyor.

Tüm bunları yaparken gezegenlerin, yıldızların, galaksilerin, kuasarların, karadeliklerin ve atarcaların ne olduğunu öğreniyorsunuz. Elimize bir uzay kitabı alsak elbette yine tüm bu kavramların ne olduğunu tanımlarıyla birlikte öğrenirdik ama pek az kitap bunu bir öykü gibi, hem tarihimizdeki öncül bilim adamlarının düşünceleri, hem insanlık tarihinde onlara yüklenen manaları, hem de sadece gerçeği anlamak ve anlatmak için verilmiş mücadelelerle birlikte öğretebilir. Tabi bu sırada evrimin dinamiklerini, canlılığın tanımını vb. konuları da anlatır ki, Kozmos’a sadece bir “uzay kitabı” demek mümkün değildir. Kozmos yaşamı evren perspektifinde ele alan bir “yaşam kitabı”dır.

Kozmos, bildiğimiz bir kitabın izlediği standart yolu izlemiyor. Diyemeyiz ki kozmosun bölümleri tarih sırasına, gökcismi büyüklüğüne, belli bir öneme, belli bir sıraya göre gider… Hayır! Kozmos, aynen kendisinde de olduğu gibi, büyük ve karmaşık düşünceleri bir örüntü içerisinde, ama gayet de açık ve güzel bir şekilde sunar ve sindirmeniz için de zaman tanır.

Bu yüzden Kozmos’u okurken daha çok bir öykü kitabı okuyormuş gibi hissedebilirsiniz. Bu kitabı dilimize kazandırdığı için Altın Kitaplar’a ve çevirmen Reşit Aşçıoğlu’na teşekkürler.

Kozmos’un eski bir kitap olması

Kozmos 1980 yılında yazılmış bir kitap. 1980 yılında yayınlanmış bir roman bugün o günkü değer ve anlamından hiçbir şey kaybetmeden rahatlıkla okunmaya devam edebilir, ancak bir bilim kitabı için aynı şeyi söylemek mümkün değil; zira bilim hiç durmadan ilerliyor.

Kozmos’u okurken ondan alınan bilgileri güncellememek bazı noktalarda yanlış bilgi edinmeye sebep olabilir. İlk cümlede de ifade ettiğim üzere, bu kitabın bir hatası ya da sorunu değil, bilimin hızlı ilerliyor olmasından kaynaklanmaktadır. Eski çağlarda olduğu gibi, astronomi hakkında yazılan bir kitabın 600-700 yıl geçerli olmasını bekleyemeyeceğimiz bir çağdayız.

Bir kaç örnek vermek gerekirse, Kozmos yazıldığında güneş sistemi dışında henüz hiç gezegen keşfedilmemişti ve bilinen tüm gezegenler sadece bizim güneş sistemimizde bulunanlardı. Dolayısıyla kitap boyunca güneş sistemi dışında, başka yıldızlara da ait gezegenler olabileceği hep bir ihtimal, bir umut şeklinde veriliyor. Bugün güneş sistemi dışında keşfedilmiş 600’den fazla gezegen var. Bu anlamda kitap günün gerisinde kalmış olsa da Sagan’ın bu yöndeki heyecan ve ümidini görmek de ayrı bir keyif. Benzer şekilde bugün güneş sistemimizde 8 gezegen, 5 de cüce gezegen olduğunu biliyoruz. Cüce gezegen yeni bir tabir. Sagan kitabını yazdığında bugün cüce gezegen olarak tanımlanan Plüto, bir gezegen sayılıyordu ve güneş sistemimizde 9 adet gezegen olduğu söyleniyordu.

Ancak… Bugün bilimi anlayabilmek için, bilimi tarihsel çizgisinde incelemekte fayda var. Bugün birisi bana gelip de,”ben de fizik, astronomi, astrofizik vb. konularda bilgi sahibi olmak istiyorum, nereden başlayayım?” dese, söylediği konuları en iyi ve en derin şekilde anlayabilmesi için ona ilgili konuları kronolojik olarak takip etmesini ve bu yüzden eski kitaplardan başlamasını söylerdim. Kozmos, eğer ki okunduktan sonra ilgili konular takip edilerek güncel bilgilerle değiştirilebilecekse çok iyi bir başlangıç kitabı, çünkü Kozmos’ta, Antik Yunan ve İyonya’dan başlayıp Kopernik, Galilei, Kepler üzerinden bugüne geliniyor ve gezegenler ile yıldızlar hakkındaki tarihsel düşünceler birer birer işleniyor. (Hatta bir noktada Sagan kendini 10 bin yıl önce avcı/toplayıcı olarak yaşayan bir kavmin çocuğu olarak düşünüyor ve anlatımını öyküleştiriyor).

Sagan müslümanları es geçiyor

Aslında ateist olduğunu bildiğimiz Sagan’ın dini önyargılara sahip olmadığını düşünmemiz doğaldır ancak Kozmos’u okurken biraz kafamız karışıyor.

Kitabın bir noktasında müslümanlardan İskenderiye kitaplığı’nın yok edilişi ile rönesans arasındaki devirde, sadece “eski kitapları çevirenler” olarak bir cümle ile bahsedilmesi büyük bir haksızlık. Oysa müslüman bilim adamlarının başta astronomi olmak üzere bilimin bir çok alanına yaptığı önemli katkılar ve İskenderiye Kütüphanesi’nin yok edilişi ile Rönesans arasındaki köprü olması dolayısıyla bugünkü medeniyetimizin dört bacağından birisidirler. Müslüman bilim adamları olmasa, yani, bilim adamlarının buluşlarını bir kenara bıraksak bile, orada önemsiz bir görevmiş gibi atfedilen “çeviri” konusu olmasa bugün Dünya’nın aynı noktada olabileceğini söyleyebilmemiz çok zordu.

Bu noktada Sagan’ın müslüman bilim adamları ve onların katkılarıyla ilgili “bilgisiz” olduğunu düşünmek istiyorum; zira bu kısma giriş cümlemde de sarfettiğim gibi, ateist olduğunu bildiğimiz Sagan’ın dini bir ön yargı sebebiyle bilime katkısı olmuş insanları bilerek ve kasten konudışı bırakması ondan beklenecek bir davranış değil. Sagan’ın Batı dünyası haricinde bilime katkıda bulunduğunu söylediği diğer milletler; Hindistan, Çin ve Afrika’dan ibaret kalmış.

Çeviri hataları

Altın Kitaplar Türkiye’nin en büyük yayınevlerinden ve uzun yıllardır en önemli eserleri dilimize kazandırmış bir yayınevi olarak takdire şayandır, ancak yayıncılığın edebiyattan uzaklaşarak, ciddi bilgi birikimi gerektiren noktalarına gelindiği zaman çevirinin çok zahmetli ve önemli bir iş olduğunun farkındayım. Bir edebi eseri çevirirken yazarın/şarinin ruh haline, cümlelere, kelimelere, ahenge ne kadar önem vermek gerekiyors, bilginin titizce ve çok sık kullanılmak zorunda olduğu eserlerde -bilim kurgu romanları, bilim kitapları, siyasi kitaplar, araştırma kitaplar vb.- bilimsel terimlere, kavramlara, olgulara da bir o kadar dikkat etmek gerekiyor.

Altın Kitaplar’ın William Gibson’un Sprawl Üçlemesi (Matrix Avcısı, Kont Sıfır, Mona Lisa) çevirileri üzerine daha önce bir eleştiri yazısı yazmıştım. Kendileriyle TÜYAP kitap fuarında görüşmüş, eleştirilerimi de yüzyüze iletmiştim. Beni, daha fazla tanışmak ve daha fazla bilgi almak için -sağolsunlar- yayınevi merkezine de davet etmişlerdi ve yoğunluktan bir türlü gidememiştim. Bu benim suçum.

Kozmos’taki çeviri hatalarına gelirsek:

Her şeyden önce, çeviri olmasa bile, türkçeyi kullanırken de günlük hayatta da çok sık yapılan bir hata, ısı ile sıcaklık kavramlarının birbirine karıştırılması kitapta çok kez yapılmış. Isı (heat) ile sıcaklık (temperature), ingilizce’de de, türkçe’de de birbirinden farklı kavramlardır ve çok farklı bir şeyi ifade eder.

Sıcaklık dediğimiz şey, bilimsel tanımı ile maddelerin parçacıklarının ortalama kinetik enerjisi, gündelik tanımıyla bir şeyin ne kadar sıcak olduğudur. Birimi genelde  derecedir (C). ABD’de Fahreneit, bilimde Kelvin ölçeği kullanılır. “Bugün hava 34 derecedir”, “Su 100 derecede kaynar”, “Mars’ta sıcaklık düşüktür ve yaşanabilmesi için sıcaklığın arttırılması gerekir” derken sıcaklıktan bahsederiz. Soğuk ve sıcak kavramları sıcaklığın düşük ya da yüksek olması ile ilgilidir. Isı ise, az önce bahsettiğimiz kinetik enerjinin akış şeklidir. Yani suyu kaynatırken, ocaktan ona ısı geçer. Hava ısınırsa, yani sıcaklığı yükselmişse bu güneşten ışıma yoluyla alınan ısı sayesindedir. Yani ısı dediğimiz şey enerjidir. Kitapta zaman zaman bu iki kavram birbirine karıştırılmış.

Bence bir diğer önemli hata da “Ay” çevirisi üzerine. Önce şöyle bir bilgi vereyim: İngilizce’de “moon” kelimesi gezegen uydusu anlamına gelir ve hem bizim “ay” dediğimize, hem de diğer gezegenlerin uydularına “moon” denmektedir. Türkçe’de gezegenlerin çevresinde dolaşan daha küçük gökcisimlerine “uydu” diyoruz. Dünya’nın tek uydusu vardır. O da “AY”dır. Başka gezegenlerin de uyduları vardır ve onların da kendilerine ait isimleri var (Titan, Avrupa, Phobos vb). Biz “Jüpiter’in uydusu” derken, İngilizce’de “Jupiter’s moon” deniyor. Dolayısıyla “Jupiter’s moon” ifadesini Türkçe’ye çevirirken “Jüpiter’in uydusu” dememiz doğrudur ve anlaşılabilir, ancak benim okuduğum basımda “Jupiter’in ayı” deniyordu ki, burada ayın sadece bizim uydumuzun özel adı olduğu bilgisi atlanmış oluyor. İlgili bölümde uydu denmesi gereken her yerde “ay” denmiş idi.

Gözüme çarpan ve şu an anımsayabildiklerim:

Terraforming -> Dünyalaştırma (kitapta “toprak değişimi” denmiş.)

Bir iki yerde yıldızların çökmesi ile ilgili yerlerde, “çöküş” yerine “düşüş” denmiş, ama bundan emin olabilmem için ingilizce orjinaline detaylı bir göz atmam lazım.

Küçük bir araştırmayla kitabı çeviren Reşit Aşçıoğlu’nun genelde bilim kitapları çevirdiğini öğrenebiliyoruz. Hakkını yemeyelim; Kozmos gibi, Sagan’ın tüm bilimsel olayları halkın anlayabileceği bir dile indirgemesi ile meşhur olmuş bir kitabı bu özelliğini koruyarak çevirmek muhtemelen çok zor bir iştı ve kendisi bunun altından kalktığı için bence çok başarılıdır. Sadece ve sadece bir kaç terim hatasından başka bir şey söyleyemiyoruz zaten. Kendisine bu yazıyı ulaştırmak istiyorum; eğer başaramazsam, umarım kendisi rastgelir ve bizlerin de bir katkısı olmuş olur.

Son söyleyeceklerim

Başarılı bir kitap inceleme yazısının nasıl olabileceğini açıkçası bilmiyorum; zira bir edebi kitabın incelemesi olmadığı için bir bilimci gözüyle bu yazıyı yazdığımı söylemek isterim.

Kitapta benim bugüne dek düşünce yoluyla farkettiğim bazı bilgilere de rastladım ve benden başka birilerinin de bunu düşünmüş olduğunu, ya da en azından yanlış düşünmediğimi anladığım noktalarda keyif aldım. Örneğin sayı sistemimizin onluk tabanda olmasının iki elimizdeki parmakların toplam sayısının on oluşuyla ilgili olduğunu daha önce düşünmüştüm ve bunun gerçekten böyle olduğunu başkalarının da düşündüğü ve hatta böyle varsayıldığını da kitap sayesinde öğrenmiş oldum.

Ben kitabı doğayı, uzayı, yıldızları, gezegenleri anlamak isteyen herkese şiddetle tavsiye ederim.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir