Zaman zaman hepimiz dünyanın adaletsizliğinden dem vurur dururuz. Dünya’nın adil bir yer olmadığı konusunda hepimiz hemfikirizdir.
Çocukken adaletsizliği, kendimizi küçük kardeşimizi ya da ağabeyimizi/ablamızı kıskanırken farkederiz. Onlara bizden daha iyi davranıldığını düşünerek, adaletsizliğin ailede olduğunu düşünürüz.
Biraz daha büyüyünce ilköğretim girer devreye. Bize göre öğretmen sınıfta herkese adil davranmamaktadır.
Sonra lise gelir… Sevdiğimiz, hoşlandığımız insan muhtemelen bizden daha güzel, daha zengin ya da daha kabiliyetli birinden hoşlanır ya da onu severse, gençliğim herkes için olmadığını düşünürüz.
Daha sonra Üniversite yılları gelir. Kleptokrat bir devlette iktidara yakın olanlar burs alır ya da mezun olur olmaz işe girerler, devlet içinde adalet olmadığını düşünürüz.
Bir gün başımızı kaldırıp dünyaya bakarız. Bizler ekmek kavgasında iken, kavga edecek bir ekmek bile olmayan Afrika’ya ola ki takılırsa gözümüz, dünyanın adil olmadığını görürüz. Pek bir şey de yapamayız hani. Olay bizi aşar…
Adaletsizlikler değişmez, bizler değişiriz. Toleransımız artar belki, ya da sineye çekmeyi, kabullenmeyi öğreniriz.
Halbuki o acı orada hep vardır. O durum içler acısı bir şekilde hep sürer.
İniş takımından dünyaya
Konumuz adaletsizliğin doğası olmadığı için fazla uzatmayacağım. Zaten yazmak peynir gemisi yüklemek olur. Ancak geçtiğimiz hafta havacılık ile ilgili köşe yazımda, “İniş Takımı Vakaları”ndan bahsetmiş, iniş takımı yuvasında seyahat etmek isterken hayatını kaybeden ya da hayatta kalabilen insanlardan bahsetmiş, havacılık emniyetinden dem vurmuştum, ve geçtiğimiz hafta söz verdiğim gibi bu hafta 1999 yılında iniş takımı yuvasına saklanan iki yavrucağın dünyaya vermek istediği mesajı sizlere aktaracağım:
1999 yılının Temmuz ayında Gine’den kalkan ve Belçika’ya gitmekte olan uçağın iniş takımı yuvalarına iki Gine’li genç saklanmıştır: Yaguine Koita ve Fodé Tounkara.
Yanlarındaki plastik çantalarında doğum belgeleri, okul karneleri, aile fotoğrafları ve bir de Avrupa haklarında yazılmış mektup çıkmıştır. Çatpat bir Fransızca ile yazılmış bu mektubu İngilizce’sinden, aynı çatpatlıkla Türkçe’ye çevirmeye çalıştım. Buyrun:
Saygıdeğer Ekselansları, Avrupalı beyleri, insanları ve yetkilileri,
Yolculuğumuzun amacını ve Afrika’nın çocukları ve genç insanları olarak çektiğimiz acıları size bu mektupla aktarmaktan büyük onur duyarız.
Ancak her şeyden önce size hayatın en nefis, en büyüleyici ve en saygıdeğer selamlarını sunarız. Bizim desteğimiz ve yardımcımız olun. Sizler biz Afrikalılar için biraz refah isteyebileceğimiz kimselersiniz. Size kıtanıza, insanlarınıza, özellikle tüm ömür boyu sevgi duyduğunuz çocuklarınız adına yalvarıyoruz. Kıtanızı en güzel ve en hayranlık duyulacak hale getiren zenginlik, kabiliyet ve iyi deneyimleri size sunan Tanrı adına yalvarıyoruz.
Avrupalı beyler, insanlar ve yetkilileri, sizlere Afrika’nın refahı için dayanışma ve iyiliğiniz için sesleniyoruz. Bize yardım edin, biz Afrika’da hat safhada acı çekiyoruz, problemlerimiz var ve çocuk hakları konusunda ihlaller var.
Problemleriz ise savaş, hastalık ve kıtlık vb. şeyler. Özellikle Gine’de olmak üzere, Afrika’da çok fazla okul olsa da hiç eğitim ya da öğretim yok. Sadece özel okullarda eğitim var ancak o da ciddi miktarda para gerektiriyor. Bizlerin aileleri ise fakir ve paraya ancak bizi beslemek için ihtiyaçları var. Buna ilave olarak, futbol, basketbol ya da tenis oynayabileceğimiz bir spor okulu da yok.
Bu nedendendir ki, biz, Afrikalı çocuklar ve gençler sizden, bizlere faydalı olmak için büyük ve etkili bir organizasyon gerçekleştirmenizi rica ediyoruz.
İşte bu yüzden hayatımızı riske atıyor ve kendimizi kurban ediyoruz, çünkü Afrika’da da acı çekiyoruz ve sizin Afrika’daki yoksulluğu ve savaşı sonlandırmanıza ihtiyaç duyuyoruz. Sizin gibi nasıl olunur öğrenmek istiyoruz ve sizden bunu öğretmenizi rica ediyoruz.
Son olarak size, bizim saygı duyduğumuz saygıdeğer kişiliklerinize bu mektubu yazma cürretinde bulunduğumuz için çok çok özür diliyoruz. Afrika’daki zayıflığımız ve yetersizliğimiz konusunda yas tutabilecek, dert anlatabilecek kimselerin sizler olduğunuz unutmayınız.
İki Gine’li çocuk tarafından yazılmıştır: Yaguine Koita ve Fodé Tounkara.
Netice?
Afrikalı çocukların bu mesajı da, her sene ABD’de bir araya gelip Afrika için şarkı yapan ABD’li pop sanatçılarının mesajı kadar etkisiz kaldı.
Afrika’daki açlık, kıtlık, oradaki doğal hayatın bir sonucu değil. Sömürülmüşlüğün doğal bir sonucu…
Savaşlar gerçek bir savaş değil. Bizleri sözde Ermeni soykırımı ile suçlayan ülkelerin halkın yarısını hristiyan, yarısını müslüman, ya da yarısını Tutsi, yarısını Hutu, yarısını o, yarısını bu diye ayırıp her iki tarafa da silah satan Batı devletlerinin zevkle oynadıkları bir oyunu…
Hastalıklar ve bunlardan kaynaklanan ölümler, Afrika’nın başına mikropların açtığı bir bela değil, dünyaya sahte hastalık alarmlarıyla aşı satan ilaç firmalarının ya da ülkelerine aşı alan yardakçılarının milyonları cebine indirirken bir kez olsun “gerçek hastalıkları” gözeterek karlarını arttırmak için harcadıkları eforun çeyreğini bile bu insanlık dramına harcamamasından.
Yaguine ve Fode’ye ne oldu söyleyeyim: Günlerce oldukları o yerde kaldılar. Bir kaç gün sonra başka bir uçuştan önceki kontrolden önce farkedilene kadar. Haliyle donarak ölmüşlerdi. Sözkonusu tarihte birisi 14 birisi 15 yaşında olan bu gençler inandıkları bir dava uğruna, kendilerini dinleyeceklerini düşündükleri birilerine mesaj iletmek için hayatlarını kaybettiler…
Ve evet…
Maalesef dünya adil değil.
İyi haftalar.
Tevfik UYAR