Geçtiğimiz hafta Airport TV için yapımcılığını gerçekleştirdiğim “Havacılık Endüstrisi” programımda Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Bahadır Gürer’i konuk ettim.
Yine sürenin bizlere yetmediği programlardan biriydi; ancak hiç bu kadar yetmediğine de rastlamamıştım. Şu kısacık nacizane “Televizyonculuk” hayatımda programın çok çok daha uzun sürmesini istediğim başka bir program olmadığını samimi olarak itiraf etmek zorundayım.
Elbette biz Bahadır Bey ile program haricinde de görüşüyor, konuşuyoruz. Ya da yine kendilerinin büyük özverilerle kurduğu, yaşattığı derneğin yine özveriyle yayına sunulmuş, Vecihi Hürkuş’un kendi kaleminden “Havada” adlı kitapta da çok çok fazlası anlatılıyor.
Ancak TV’nin bir kitle iletişim aracı olarak ne kadar etkili olduğunu, sosyokültürel boyutlarda verimli ve etkin bir platform olduğunun bilinciyle, o ekranlar önünde çok daha fazla konuşmalıydık. Zira benim bu programı yapmaktaki başlıca amaçlarımdan birinin Türk insanına Türk Havacılık Endüstrisi olarak ve Türk mühendisler olarak potansiyelimizi, kabiliyetimizi, isteğimizi, tarihimizi vb. özgüven yaratabilecek, kendine güvenmesini sağlayabilecek, zararlı “ver-kurtul” ya da ithalata dayalı “al-kurtul” zihniyetinden kurtarabilecek ne varsa anlatmak olduğunu dostlarım, okurlarım ve izleyenlerim biliyorlar.
Bu yüzden, buradan da söylemek isterim ki, Bahadır Bey’i yakın zamanda tekrar konuk etmekten onur duyacağım.
Gelelim fasulyenin hiç bahsedilmeyen zararlarına(!).
Tayyareci Vecihi Bey, kendi uçağını yapmış ilk Türk, dolayısıyla Türkiye’nin ilk kendi uçağının mühendisi ve mucididir. (Ancak kendisinin adı hiçbir havalimanına verilmemiştir.)
Tayyareci Vecihi Bey, Sakarya ve İnönü savaşlarının kazanılmasında çok önemli bir rol oynamış, Birinci Dünya Savaşı’nda esir düşmeden önce uçağını yakarak düşman eline geçmesini engellemiş, hem kabiliyetli, hem duyarlı hem de akıllı bir pilottur. (Ancak kendisinin adı hiçbir caddeye verilmemiştir.)
Tayyareci Vecihi Bey, Kalamış’ta bir uçuş okulu kurmuş, burada pilotlar yetiştirmiş ve hatta uçaklarını yapmaya devam etmiştir. (Ancak kendisinin adı hiçbir Üniversite’ye, sosyal tesise ya da konferans salonuna verilmemiştir.)
Tayyareci Vecihi Bey, Devlet Havayolları’nın (Türk Hava Yolları’nın o zamanki adı) ihale ile sattığı uçakları Ziraat Bankası’ndan aldığı kredi ile alarak 1950’lerde Türkiye’nin ilk özel havayolu firmasını kurmuş, o dönemde DHY’nin uçtuğu hatlarda uçması yasaklandığı için İstanbul, Bursa, Zonguldak vb. hava meydanu bulunan taşra illeri arasında posta ve yolcu taşımacılığı yapmıştır. (Ancak Türk Havacılık Tarihi’nin yayınlandığı resmi yayınların ve kurum yayınlarının hiçbirinde İlk Özel Havayolu Firması Müteşebbisi ya da vb. bir ünvanla anılmamış, bu havayolu firmasına da yer verilmemiştir.)
Tayyareci Vecihi Bey, ilk kapalı kabin Türk yolcu uçağını yapmıştır ve üretip uçurmuştur. Sayısız uçak tasarımına sahiptir. Bir uçağına Türk makamları sertifika vermeyince uçağını Çekoslavakya’ya götürerek orada sertifiye ettirmiştir. (Ancak hiçbir özel komplekse, üstgeçite adı verilmemiş, onu tanıtıcı faaliyetlerde bulunulmamıştır.)
Ve daha neler neler…
Tayyareci Vecihi Bey’in ilklerini ve enlerini saymakla bitmez.
Ünvanları ve yaptığı işler bile öyle. Sn. Bahadır Gürer Bey’in programda da telaffuz ettiği gibi: Astsubay, Subay, Teknisyen, Uçak Mühendisi, Öğretmen, Pilot, Girişimci… Daha neler neler.
Yukarıda parantez içlerinde demek istediklerimi layıkıyla anlattığımı sandığımdan fazla yorum yapmaya da gerek duymuyorum.
Söylemeden geçemeyeceğim: Başta Sn. Bahadır Gürer Bey olmak üzere, Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği üyelerine ve Vecihi Hürkuş dostlarında nacizane takdir ve tebriklerimi sunarım. Onca meşguliyetleri ve sıkıntıları arasında, böylesine gerçek bir kahramanı bizlere tanıtmak amacıyla uğraş verdikleri için.
Devrim Arabaları filmini izlemeyeniniz kalmamıştır. Yazımın sonunda oradan hepimizin yüreğini burkan bir diyalog aktarmak istiyorum:
Necip: Bir şey sorabilir miyim Latif bey?
Latif: Sor bakalım
Necip: Sizce bu otomobili yaparsak ne olur
Latif: Hiçbir şey olmaz!
Necip: Nasıl olmaz? Boşuna mı çalışıyoruz?
Latif: Sen Ankara’daki kapatılan tayyare fabrikasını duydun mu?
Necip: Ankara mı? Evet..
Latif: O fabrika neden kapatıldı biliyor musun?
Necip: Hayır..
Latif: Fabrika Atatürk’ün emriyle kuruldu. 2. Dünya Savaşı’na kadar 112 tane değişik uçak imal edildi orada.. Sonra fabrika kendini geliştirmeye başladı tabi, savaş sırasında da kimse bize uçak, eğitim uçağı vermediği için 185 tane eğitim uçağı yapıldı orada
Necip: 185 tane?
Latif: Evet. Bunları yaptık biz.. 1955 yılında, Hollandalılar bize 30 tane uçak siparişi verdi; ama dönemin İşletmeler Bakanı o siparişleri kabul ettirmedi. Hollandalılar da uçakları İngilizlere yaptırdı. Birkaç yıl sonra da fabrikayı tamamen kapatıp traktör fabrikasına dönüştürdüler. Gündüz ile orada yetiştik biz… Çok acı çektik. Çok…
Necip: Ben, anlayamadım… Neden kapattılar?
Latif: “Biz kim, uçak yapmak kim”miş
Necip: Eh yapmışsınız işte… Başarmışsınız?
Latif: Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz evlat!