AN-148 Önyargılara İnat Uçuyor

Ruslar ağzıyla kuş tutsa bilhassa bizim insanımızın gözünde kendilerini ispatlayamayacaklar herhalde. Hoş… Öyle bir kaygıları da yok; zaten kaygıları olsun da demiyorum. Ancak ben bizlerin ve bilhassa sektör çalışanlarının bazı önyargılardan kurtulması gerektiğine inanıyorum.

Herkesin başına mutlaka bir kez gelmiştir. Bir yere gidersiniz; ama adresi bilmezsiniz. Birine sorarsınız. Size bir yer tarif eder. O tarife uygun gidersiniz. Adres yanlıştır. Anlarsınız ki adam adresi bilmiyordur ama “bilmiyorum” dememiştir.

Millet olarak en büyük sorunlarımızdan birisi budur: “Bilmiyorum” diyememek. Kime sorsanız herkes bir çok konuda uzmandır aziz memleketimde. Önyargılarını ve bir bilgi ağına dayanmayan fikirlerini, gerçek bilgi ile karıştırır. Üstelik bunu söylemekten de çekinmez, çünkü kendi uzmanlığına ve o bilginin doğruluğuna şiddetle inanmaktadır.

Bu duruma psikolojide “İrrasyonellik” deniyor ve bilhassa bilginin saygı unsuru olarak sıklıkla rağbet gördüğü doğu milletlerinde çoğunlukla rastlanan bir durum.

Bizim ülkemizde, bilhassa havacılık gibi elit sektörlerde karşımıza çıkan bu durum hakkında bir dostumun yorumu şöyle: –ki bence de mantıklıdır-: “Çocukken okulda ya da evde bir şeyi bilmediği için bağırıp çağırıp ve hatta döversen olacağı budur.”

Biraz örnek vermek gerekirse: Ben MD-80 serisi uçaklar konusunda çok insanın gereksiz bir önyargı ile olumsuz düşündüğüne çok rastladım. Halbuki kaza istatistiklerine baktığınızda, 20 milyona yakın uçuşta sadece 9 vaka ile en güvenli ikinci uçak olarak çıkar karşımıza.

İş jetleriyle ilgili bazı ticari faaliyetlerde bulunurken de, insanların pervaneli uçakları güvensiz olarak algıladıklarını farkettim. Oysa uçakların motor tiplerinin ne kadar güvenli olduklarıyla ilgileri yoktur.

Yıllardır sektörde yer alan, hatta bir çok yerde yöneticilik yapmış kimselerde bile aynı irrasyonelliğe rastlıyoruz. Bir fikrin temel taşlarından birisinin bilgi olduğunu –ki bu bilginin kaynakları da rasyonel ve bilimsel olmak üzere- bildiği halde, korkunç bir özgüvenle, terimsel hatalar yapma pahasına yanlış bilgiler aktardığına da rastlıyoruz.

Kısacası bu hataya her yerde, herkes düşebiliyor. Dostumun yorumunda olduğu gibi; bunun çocukken “bilmemenin” bedelini nasıl ödediğimizle ilgisi olduğu gibi, doğu milletlerinden olmamız da etkili.

Ancak, bilhassa Ruslar ile ilgili havacılık haberlerine çevremden gelen yorumların yine çocukluğumuzla ilgisi olduğuna inanıyorum.

Geçtiğimiz günlerde dostlarla samimi bir muhabbet esnasında bir çocuk oyununu hatırladık:

Bir, iki, üçler, / Yaşasın Türkler;
Dört, beş, altı, / Polonya battı;
Yedi, sekiz, dokuz, / Ruslar domuz;
On, on bir, on iki; İtalya tilki;
On üç, on dört, on beş; Amerika kardeş.

Marshall yardımı sonrasında furya halinde ilkokullarda “ülkeleri öğretme” adı altında öğretilen bu şarkı zamanın sosyal psikolojisini yansıttığı gibi, uzay yarışında ABD’yi alt eden, beş buçukuncu nesil muharebe uçaklarının üç üreticisinden birisi, bilim adamlarının yarattığı başarıyla bugünkü teknolojiye yön vermeyi başarmış, ancak kapalı bir kutu olmasının yanısıra komunizm rejiminin yarattığı dışlanmışlıkla adlarını pek duymaya alışmadığımız için belki de başarılı olmadığını sandığımız Rusya’nın havacılıkla ilgili başarılarını neden iki uçta karşıladığımızı da anlatıyor.

Zamanında “Türk Uçağı yapılsın mı?” tartışmalarına ben de katılmışken, “yapsak sertifiye edebilecek miyiz?” sorularına verdiğim, “tek pazar Avrupa ve ABD midir?” yanıtının kanıtlarını sunacak bir fırsat geçti elime.

Şimdilerde Ukraynalı firma Antonov, -ancak aslında Rusya- son bölgesel jeti AN-148’le boy gösteriyor. Rossiya Airlines, teslim aldığı AN-148’i başarılı bir şekilde uçurmaya başladı.

AN-148’in uçuşu yeni bir haber değil, ancak teslimatının başarılı bir şekilde sürdürülüyor olmasının yanısıra ticari olarak operasyonel hale gelmesi de önemli bir başarı. Aynı uçak geçtiğimiz hafta ilk uluslararası ticari uçuşunu da gerçekleştirmiştir.

AN-148 68 kişilik bir bölgesel jet. Rusya, Ukrayna ve çevre ülkeleri arasında bölgesel uçuşlar yapmak üzere tasarlandı. Zaten Rusya’nın kendi sertifikasyonuna sahip. ICAO’nun gürültü ve çevre kriterlerine uygun. EASA sertifikasyonu için de başvurulmuş durumda. Süreçte ise bir sıkıntı yok.

Bu uçaktan toplamda 235 adet sipariş verildi. Tahmin edilebileceği gibi en büyük alıcı 144 siparişle Rusya. Tahmin edin ikincisi kim? 50 siparişle İran. ABD ve Avrupa’nın ambargosuyla havacılık alanında sıkıntılar yaşayan İran ve İran gibi ülkeler, Boeing ve Airbus’ın alternatiflerinin girebileceği bir pazar oluşturuyor. ABD’nin etkilerinin yoğun olarak hissedildiği ortadoğu ülkelerine Rusya’nın giriş yapması çok zor; ancak biraz daha dengeli bir ülkenin elinde iyi bir alternatifi olması halinde o pazara da girmesi işten bile değil.

Havacılık bugün hat sahfada ilerliyor ve kara yolculukları yerini giderek hava yolculuklarına bırakıyor. Türkiye gibi geniş coğrafyaya sahip ülkelerde ya da coğrafyası geniş olmasa bile komşularıyla sosyal, kültürel ve ticari faaliyetleri yoğun olan küçük çaplı devletlerde bölgesel jet ya da bölgesel turboprop uçakların pazarı genişliyor.

Biz bu kavrama henüz yabancı olsak da Borajet’in getirmeyi beklediği ATR-72’lerle bu durumla da tanışacağız ve bölgesel havayolları ile seyahat de yaşamımızın içine giderek girecek.

Kıssadan illa ki bir hisse çıkartmak gerekiyorsa: Birincisi; Rus Havacılığı, ABD ya da Avrupa Havacılığı’nın teknolojik anlamda gerisinde değildir. Sadece geçmişteki rejimin yarattığı dünyaya açılma sıkıntıları sebebiyle pazarlamasını iyi yapamamıştır. İkincisi ise, bir teknoloji geliştirirken, bu teknolojiin illa ki Batı pazarına hitap etmesi gerekmiyor. Kervan yolda düzülmez doğrudur ama kervan da illa çölde yürüyecek değildir.

Başarı bir ürünü üretip mevcut bir pazara satmak değil, ona pazar yaratmaktır. Eğer öyle olmasaydı, Rafale’ler Fransa’nın elinde kalmazdı.

Esenlikler.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir