15 Dakikalık Uçak Dersi

NTV Yayınlarından çıkan, John Brockman’in editörlüğünü yaptığı “Gelecek 50 yıl” adlı kitapta çağımızın yaşayan en önemli bilim adamlarına 50 yıl sonra bilimin nerede olacağı sorulmuş. Kitap kendi kalemlerinden bu bilim adamlarının gelecek hakkındaki öngörülerini içeriyor.

Okurlarım diyecektir; “Yahu buradan hep okuduğunuz kitaplardan bilgi aktarıyorsunuz da; hatırlamadığınız bir kısmı her zaman oluyor” diye. Maalesef de haklısınız… Bilgiler kalıyor akılda; örnek vermek konusunda da işe yarıyor ama; bazı kısımlar akıldan uçup gidiyor. Önemli olan hangi fikrin işimize yarayacağı…

Velhasıl, kitapta yazıları bulunan bilim adamlarından hangisi söylemişti hatırlamıyorum ama, romantik aşk ve ebeveynlerin çocuklarıyla gurur duyması gibi bazı zihinsel / duygusal etkileşimlerin doğasının elli yıl sonra bile çözülemeyeceğini iddia ediyordu… (ve sanırım nörologdu).

Elbette bu konular muamma değildirler. Her bilim adamının bu duyguların temeli hakkında düşünceleri, tezleri vardır; sadece kanıtlanmamıştır, doğrulayacak ya da yanlışlayacak bir deney sunulamamıştır. Orası ayrı… Orası bilimin kabul edilmiş yöntemleriyle ilgili…

Ancak nacizane bendenizin düşüncesi, bilhassa ebeveynlerin çocuklarının başarılarıyla gurur duymasının, aynı genleri taşıyor olmasının sağladığı egosal gururun yanında, yapılmış yatırımların geri dönüşü, ekilen tohumların meyvesini almaktır.

Bir düşünün: Çocuklarınızı dünyaya getiriyor, her türlü tehlikeden sakınıyor, dünyaya faydalı birer insan olmaları için eğitim / öğretim / nasihat vb. bir çok eğitici süreçten geçiriyorsunuz. Elbette başarılı olmaları, tüm bu çabaların sonucudur ve çabaların bir işe yaradığını görmekten daha güzel olan duygu nedir?

Genç Kanatlar, kanatlanıyor!

Zira ben de geçtiğimiz hafta “Bu millete imkan tanıyın” adlı yazımda, programıma konuk olan 16 yaşlarındaki iki genç arkadaşımdan –kendileri THK Bağcılar Şubesi Genç Kanatlar grubunun üyeleri idi- bahsetmiştim. İşte bu genç iki arkadaşımızla yaptığım program için, THK Bağcılar Şubesi Başkanı Sn. Şenol Gül’den de bir teşekkür e-postası aldım. Kendilerine bu ince davranışı için teşekkür ederim. Ancak, e-posta içerisindeki bir cümle, yukarıdaki paragrafta bahsettiğim “ebeveynlerin çocukları ile gurur duyması” duygusunu derinden yaşamama sebep oldu:

Şenol Bey’in ifade ettiğine göre; programımız sonrasında programımızı izleyen bazı genç arkadaşlarımız THK Bağcılar şubesine gitmişler ve onlar da “Genç Kanatlar” grubuna katılma arzusunda bulunmuşlar.

Demek ki Airport TV için yola ilk çıktığımızda kendimize görev edindiğimiz “Havacılığı bu millete sevdirmek ve gençlerimizi teşvik etmek” hedefine bu şekilde ulaşıyor. Aynı amaçla sunuculuğunu ve yapımcılığını gerçekleştirdiğim “Havacılık Endüstrisi” adlı program da amacına bu şekilde ulaşıyormuş meğer… Ne mutlu!

Bu haberi bana veren ve bizi yaz mevsiminde THK’nın Eskişehir’deki tesislerine davet eden, onca işi arasında gönüllü olarak THK Bağcılar Şubesi başkanlığı görevini yürüten Sn. Şenol Gül’e de teşekkürlerimi sunarım.

Mutfakta biri mi var?

Şimdi gelelim asıl konumuza…

Efendim, yine Havacılık Endüstrisi programında Türkiye’nin gizli havacılık kahramanlarından birine yer verdik dün (19 Aralık 2009, Cumartesi).

Sportif Havacılığı geliştirmek, yaymak ve yaygınlaştırmak isteyen Sn. Vedat Sarıkaya konuğumuzdu. Kendisini Türkiye’de sportif havacılığı hem bir spor olarak, hem de endüstriyel olarak geliştirmeye adamış olan Vedat Sarıkaya’nın anlattıkları hem çok önemli hem de hayret verecek kadar komikti.

İçlerinden bir tanesini sizlere aktarayım:

Kendisi program sırasında isim vermekten sakındı elbet; ben de ismini bildiğim bu kişileri zikretmeyeceğim. Fakat kendileri Türkiye’nin kendi hafif hava aracını üretebilmek için bazı yabancı danışmanlık kuruluşlarına geniş kapsamlı araştırmalar da yaptırarak, çok güzel bir fizibilite raporu ve plan hazırlamışlar. İlgili kurumlardan teşvik almak için de başvurularda bulunmuşlar.

Velhasıl bu teşvik başvurularının birindeki mülakatta, Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden akademisyenler bulunuyormuş. Bu akademisyenler, biraz da alaycı bir tavırla:

“15 Dakikanız var. Uçak yapacakmışsınız, nasıl yapacaksınız anlatın bakalım…” demişler.

Sn. Sarıkaya da oldukça güzel bir yanıt vermiş:

“Siz bana 15 dakikada çorba yapmayı anlatın, ben de size nasıl uçak yapılır onu anlatayım…”.

Yine başka bir zamanda, yine bir akademisyen grubu bu uçak fikrine şöyle yaklaşmışlar: “Şimdi bizim onayladığımız uçak düşerse, bunun sorumluluğu altından nasıl kalkarız?”

Uçak bir yana; programda şöyle sordum:

Biz paraşüt falan yapıyor muyuz bari?

Tabi ki hayır!

İnsanlar korktuğu için elini taşın altına sokmuyorlar. Gerçi, bilgisiyle profesörlük makamına gelmiş bazı akademisyenlerimiz bilgilerine güvenmelerine rağmen elini taşın altına sokmuyorlarsa, gariban yatırımcımız ne yapsın…

Ancak bu zihniyetin, bu ürkekliğin Türkiye’nin önünü tıkadığını her seferinde bu köşeden yazıyorum. Yine yazacağım!

Efendiler!

Siz ne diye profesör oldunuz?

15 dakikada uçak yapımı anlatılabileceğini sanıyorsunuz da bu uçağı kim yapacak o zaman?

Sallama çay mı bu…

Yoksa mutfakta biri mi var?

Tevfik Uyar

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir