Amerikalılar daima teröre karşı psikozlar yaşar… Bu psikozlar genelde paranoya olarak kendini gösterir.
Amerikalılar daha önce de psikozlar yaşamıştır. Önce kızılderililer, daha sonra zenciler, komunizm ile kapitalizmin mücadele ettiği zamanlarda yahudiler… Şimdi de müslümanlar “ve terörizm”.
Bu paranoya öyle ayan beyan bellidir ki; Hollywood’dan çıkma doğal felaket filmlerinin senaryolarında da görüldüğü gibi, bir doğal afet meydana geldiğinde Beyaz Saray’ın ilk algısı bunun bir terör saldırısı olabileceğidir.
İşte bu kemikleşmiş paranoya, 11 Eylül’le beraber, en çok havacılık alanında kendini göstermeye başlamıştır. Nitekim geçen hafta gerçekleşen manevi katliam bunun bir göstergesidir.
Eminim bundan yüzyıl sonra ortaya çıkmasını umduğum barışçı toplumun fikri hür sosyoloji ve psikoloji öğrencileri, bu paranoyanın, bu paranoyanın tetiklediği nefretin ve ayrımcılığın ortaya çıkardığı manevi katliamın, geçen hafta meydana gelen olayların ve benzerlerinin tezlerini yazacaklar…
Bilmeyenlere ya da unutlanlara hatırlatmak amacıyla olan biteni tekrar özet geçeyim:
Yarım yamalak Arapça bilen bir yolcu, Washington Reagan Havalimanı’nda yerel kıyafetleriyle Air Tran’a ait uçağa binen arap ailenin kendi aralarındaki arapça konuşmalardan “koltuk” ve “emniyetli” kelimelerini seçmiş, durumu görevlilere bildirmiştir. Bunun üzerine ailenin üyeleri alıkonularak FBI tarafından sorgulanmıştır.
Asıl amaç nedir?
Bu yolcular havalimanına girerken X Işını, “hatta T ışını” cihazından geçmektedirler. ABD’de valizler, ayrı bir kontrolden daha geçer. Üstelik Washington Reagan Havalimanı normal bir havalimanı’nda olduğundan çok daha fazla sayıda kamera ile izlenmektedir. Buna ek olarak bu kameralardan alınan görüntüler yüz tanıma, davranış analiz etme gibi bir çok özelliğe sahip sistemlerce incelenmektedir. Tüm bu güvenlik sistemleri zaten bu yolcuları zaten analiz etmiştir. Bunun yanısıra FBI ve CIA’in istihbaratı yeteri kadar da güçlüdür.
Üstelik tarihin hiçbir karesinde görülmemiştir ki, teröristler ailecek, çocukları da yanlarındayken bir eylem gerçekleştirsin.
Şu halde; yapılan uygulamanın salt güvenlik uygulaması ile bağdaşır bir yanı yoktur.
Sitede yayınladığımız haberin altında yazan yorumlardan birinde Sunexpress örneği de verilmişti; ancak dikkat çekmek istediğim bir nokta var:
Uçağa binerek “yanımda bomba var” diyen birinin alıkonulması ve uçağın tekrar aranması ile kendi aralarında konuşurken bir iki özel kelimeyi (ki “security” ya da “safety”den başka bir şey değildir) telaffuz etmiş ailenin sorgulanması arasında hem prosedürce hem de durumun genel itibari ile fark vardır.
Psikolojik baskı
Birincisi “aile üyelerini geçtim” çocukların bu uygulamaya maruz kalması yanlıştır.
İkincisi, herhangi bir dilde belli kelimeler telaffuz edildi diye birilerinin uçuştan peşinen alıkonması, haksız bir uygulamadır. Şu halde uçakta gözünü kaşını beğenmediğim birinin tehlikeli bir kelime kullandığını uçuş görevlilerine bildirerek de ona manevi zarar verebilirim. Bunun hangi niyetle yapıldığı nasıl ayırt edilecektir?
Konunun mağdurlarından Atıf İrfan’ın CNN’e verdiği röportajda gözüme çarpan bir nokta daha var.
“Zaten uçaktan ‘bomba’ gibi tehlikeli bir kelimeyi kullanmamaya çalışırız. Ancak Müslüman iseniz ‘security’ demeniz bile terörist muamelesi görmenize yetiyormuş.”
İrfan’ın olayların üzerindeki duygusal etkisiyle abartma yoluna mı gittiği, yoksa gerçekleri mi söylediği bilinmez; ama hakikaten de müslümanların havalimanlarında çok daha farklı bir muamele gördüğü de acı bir gerçek. Görüldüğü üzere zaten Müslümanlar, söz konusu eylem uçuş yapmak olunca kendilerini belli kısıtlar dâhilinde hareket etmek zorunda hissediyorlar.
Durumun bu seviyeye geldiğini görmek ne acı.
Havacılık ve kurallar
Bilindiği üzere havacılıkta her şeyin belli bir prosedürü, belli bir yönetmeliği vardır. Biraz da mizahi bir yaklaşımla soruyorum o zaman…
FAA, “Uçakta telaffuz edilebilecek kelimeler” adında yeni bir yönetmelik mi yayınlamalıdır?
Ya da Müslümanlara uçuş vetosu mu getirilmeli ve diğer yolcular rahatlatılmalı mıdır?
Kokpitte İngilizce konuşma zorunluluğu olması gibi, acaba uçakta da yolcular arasında İngilizce hariç bir dil kullanılmasını yasaklamalı mıdır?
Her ne kadar havacılık bünyesindeki her şey “Önce Emniyet” (Safety First) prensibince yürütülüyorsa da; mantık sınırları dışında olması kabul edilemez.
Gerçekten tehlikeli söylemlerde bulunsa, bir terör eylemi hazırlığı içerisinde bulunduğunu görevlilere ya da bir başkasına deklare etse idi, o kişi Müslüman olsun olmasın, siyah ya da beyaz olsun, imam ya da haham olsun, hiç farketmez, prosedür uygulanır, gerekirse sorgulanır, şüpheli bir durum görülmesi halinde uçuş iptal bile edilebilirdi.
Ancak kişisel paranoyaların böyle manevi katliamlar yaratmaması gerekir.
Tevfik Uyar