Milliyet gazetesi internet sitesi “Savaşın Gizli Kahramanları” adı altında istiklal savaşımızda canla başla çalışan kadınlarımızla, sömürü Avrupası’nın silah sanayiinde emperyalizm hizmetinde çalışan fabrika işçilerini aynı kefeye koymuş.
Uzun süredir internet sitesinde fotoğraf galerilerine yer veren Milliyet Gazetesi’nin bugün yayınladığı galerilerden birisi de aşağıdaki adreste yer alıyor:
Üstteki resimde de görüldüğü gibi bu galeriyi, manşetten “Savaşın Gizli Kahramanları” adıyla vermiş. Fazla mı ciddiye alıyorum bilmiyorum, ancak ben bu yayını doğru bulmuyorum. Bu sebeple bu galeriyi her kim arkadaş hazırlıyorsa unuttuklarını ona hatırlatmayı nacizane kendime görev bildim. İşte gerekçelerim:
Kahraman Kadınlarımız…
Karşımızdaki İngiliz donatımlı “Yunan Savaş Makinası’nı” Fransız gazetecisi Mösyö Bullion’un tabiriyle “kağnımızla” yenmeye çalışırken, imkansızlıklar içerisinde bir araya getirilmeye çalışan ordumuzu İstanbul cephanelerinden kaçırabildiğimiz az biraz silah, Sovyetlerin büyük bir kısmını geç ya da yanlış gönderdiği silah yardımı (Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde gelmez) ile donatmaya çalışıyorduk. Ancak tabiki de yeterli değildi. İş genç mühendislerimize ve cephedeki oğullarını, babalarını, eşlerini ve vatanın evlatlarını her halde desteklemeye gayret gösteren kadınımıza kalmıştı -ancak Türkiye’de o dönemde yetişmiş mühendis olmasını beklemek, biraz da güneşi balçıkla sıvamaya benzer- Yani bu ülkenin işçisi de, mühendisi de, cephe gerisi askeri de olan kadınımız gerçek bir kahramanlık, vefa ve sebatkarlık örneği göstermiştir. Zira aşağıdaki fotoğraflar da kadınımızın çabalarının fotoğraflara yansıyabilmiş çok azı:
Bu kadınlar maaşlı çalışanlar değil. Bu imalathane de daha çok para kazanmak için dünya barışını hiç mi hiç istemeyen, savaştan ekmek çıkaran silah tüccarlarının değil. Burada üretilen kurşunlar başka bir ülkeye, başkasına sıksın diye satılmayacak. İşgal ettiğimiz bir vatanın, onu savunmaya çalışan yurttaşına da sıkılmayacak. Bu kurşunlar, oradaki kadınların, bebesini, evladını, kocasını, babasını, oradaki insanların toprağını, vatanını, bayrağını, ırzını, namusunu, bir milletin de onurunu koruyacak. O kadınlar yaptıkları bu işten zırnık çıkar sağlamayacak, üstüne üstlük bu yapılanlar iyi donatılmış bir sistemde, karın tokluğuna savaş makinelerine hizmette bulunmak zorunda kalan lojistik birimlerce cepheye taşınmayacak, yine gönüllü vatan “hatun”larınca yine yukarıdaki bir fotoğrafta görüldüğü gibi kağnılarla, karda, kışta, soğukta yalınayak cepheye taşınacak. İşte bu kadınlar kahramandır.
Önemli fark
İşte Milliyet’in internet sitesindeki galeride bulunan diğer fotoğraflar:
Elbette bu kadınlar da ülkelerine hizmet etmektedirler. O insanlar da kötü değildirler. Yaptıkları kurşunun masum canları almasını onlar da istememektedirler. Ancak bir takım önemli farklara dikkat etmek gerek:
Yukarıda, sağda bulunan resimde görülen, cepheye cephanelik taşıyan kadının paltosu, şapkası, montu vardır. Hemen solundaki resimde bulunan, ayşa anamızın, fatma bacımızın ayağı yalındır, arkasındaki kağnıyı çekmektedir, kağnının yetmediği yerde kendi çekmektedir.
Bu kadınların seri üretim yapan makineleri, işte giydikleri korunaklı kıyafetleri, hatta eldivenleri, önlükleri vardır. Zehra anamızın, Aliye bacımızın elleri kurşun doldurmaktan aşınmıştır. Herhangi korunaklı bir kıyafeti, ya da işleri hızlandıracak bir makinesi de yoktur. En önemlisi, resimde de görüldüğü gibi, bu kadınlar ellerindeki imkanlarla, temiz bir fabrika ortamında, işçi olarak çalışmaktadır. Kesin değil ama kuvvetle muhtemel maaşları, öğle yemekleri vardır, belli başlı güvencelere sahip de olabilirler. (Kesin konuşmamamın tek sebebi o zaman zaten henüz olgunlaşmamış olan işçi haklarının savaş gibi olağanüstü şartlarda askıya alınma ihtimalidir)
Şu halde… Ben Türk kadını ile, diğer ülkelerin çalışanlarını aynı kefeye koyan editör arkadaşı ve Milliyet gazetesini, galeriyi yayından kaldırmaya çağırıyorum. Ya da en azından “Savaşın arka planındaki kadınlar” olarak daha geniş çatılı bir başlık kullanılabilir.
Siz ne dersiniz?
Gurur verici ama bi o kadar da içim yandı , değerlerimize sahip çıkmalıyız…