Barış Abi vefat ettiğinde kahvaltı ediyordum. Sıradan bir tepki verdim önce. Hatta belki de tepki vermedim. Değerli bir sanatçının vefat ettiğini duyduğumuzdaki şaşkınlık ve “vay be” deyip geçmekti o an için…
Oysa bu dünyadan bir Barış gelip geçmişti…
Aklıma sadece “Adam Olacak Çocuk” gelmişti ve peşisıra-beni de göndermeyi düşünüyorlardı- ve herkesin bildiği şarkıları geldi aklıma. Barış Manço nesli olmama rağmen benim doğumumdan ve küçüklüğümden öncesini kaçırmıştım. 7’den 77’yeden sonra çıkan kliplerden: Dönence, Hala kızı zehra, Delikanlı gibi vs. Çok fazla dağarcığım da yoktu. Son albümlerinden Ayı, Müsadenizle Çocuklar… Onlar zaten bilindik idi.
Hala şarkı sözlerinin internetten aranmadığı, insanların birbirlerinden yazmalarını rica ettikleri, 2 dakikada bir albüm değil, çevirmeli bağlantı ile bir saatte bir şarkı indirildiği, ancak Mp3 denen formatın çıkmasıyla birlikte insanlar arasında bir CD trafiğinin başgösterdiği zamanlardan sevgili dostum Mehmet Öner Yalçın’dan Barış Manço’ya ait tüm MP3’leri içeren bir CD aldım. Kendisi görüp göreceğim en büyük Barış Manço hayranıydı.
Gerçekten de Dünya’dan bir Barış gelip geçmişti…
Hiç tanımadığım birini özleyebileceğimi, keşke yaşasaydı diyeceğimi hiç düşünmezdim mesela. Ya da hiç sanmıyorum bugün, “aşk” teması dışında bir şarkı yazıp da milyonlara dinletebilmiş bir sanatçı / şarkıcı çıkabilsin.
Barış Abi, Ahmet Bey’in Ceketiyle alçakgönüllülüğü, Halil İbrahim Sofrası ile gözütokluğu, Süleyman ile görgüsüzlüğü, Osman ile ateşli bir aşığın neler yapabileceğini, Sakız Hanım ve Mahur Bey ile yaşlı bir çiftin yaşamlarının mutlu sonlarını vb. daha bir çok şarkıya benzeri bir çok iyiliği, güzelliği, aşk ve aşk acısı dışında bir şeyi, sevgiliye söylenmemiş sözleri anlatmış, sevdirmiş ve dinletebilmişti… Hatta şifayı kapanlara “nane ve limon kabuğundan” tarif vermişti.
Şöyle bir şarkı sözü var mı Allah aşkına?
“Babannem dedemi ilk gördüğü gün vurulmuş,
Dedem de şöyle bir çapkınca bakıp hafifçe bıyığını burmuş,
O zamanın erkeği pek bi ağırmış, kızları ise pek bir hoşmuş!”
Öte yandan, Barış Abi’nin bir ozanlığı da vardır… Bazı şarkılarını dinlerken “pop müziği” dinlemezsiniz aslında. Dinlerken, bir ozanın namesini duyarsınız.
Anadolu’nun acı ezgisini, toprağının kokusunu pop müziğine yedirebilmiştir. Çalgılar ne kadar alafranga olsa da…
Bu yazıyı yazmama sebep olan, yazının başlığına da adını veren bir şarkısı var Barış Abi’nin. “Yol Verin Ağalar Beyler”.
Bu şarkıyı dinlerken insanı hüzün kaplamaması için başıboş bırakılmış herhangi bir imkan yoktur. Hüzün bu şarkıda Barış Manço’nun sesiyle şahsiyet bulur. Hepimizin içindeki Anadolu ve belki de genlerimize işlenmiş kavuşamama, ayrılık, savaş vs. ortaya çıkar. Sözleri şöyledir:
Selam olsun ağalar beyler,
Mor sümbüllü alaca dağlar,
Yol verin, hele bir yol geçeyim,
Yol verin, yare kavuşayım,
Yol verin, ağalar beyler,
Bitsin bu hasret.
Bekledim, tam yedi iklim geçti,
Bekledim, bağ bahçe bozuldu,
Yol verin, ağalar beyler,
Bitsin bu hasret.
Seherde eser ılık rüzgar,
Hasretliği çekenler anlar,
Yol verin, hele bir yol geçeyim,
Yol verin, yare kavuşayım,
Yol verin, ağalar beyler,
Bitsin bu hasret.
Bu şarkı girişi, birinci kısmı, nakaratı ile temposu ve tınısı değişen, çok ama çok kaliteli bir parça. Müzikten anlayanlar direk olarak notunu verecektir: 10/10. Onu bir tarafa bırakalım.
Şarkıdaki “Anadolu”, şarkının yüreğe batan iğneleri.
Mor sümbüllü dağ, hasret duyulan memleket metaforu olarak geçmiş görünüyor edebiyatımıza. Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın “Uçun kuşlar uçun doğduğum yere / Şimdi dağlarında mor sümbül vardır” şiirini hatırlayanlarınız vardır mesela… Hayatımızda mor sümbül görmesek bile bu dağı, bu hasreti, bu özlemi hissetmemek mümkün müdür mesela? Uzunca bir yolda “Yalçın ve alaca dağlara selam vermek” tatbik ettiğimiz bir duygu olmasa da “genetik bir empati” yapmamız mümkün değil midir? “Selam Olsun”, “Hele bir yol geçeyim” ifadeleri unuttuğumuz Türkçe’de kalmış görünüyor. Bu cümleler yine de aşina gelmiyor mu? Seher dendiği zaman, o seherin rüzgarı, güneşten önceki o alaca karanlık, gözümüzde canlanmıyor mu? Anadolu’nun “zaman skalasında” yer alan “bağ bozumu”, yaklaşan kışın hüznünü, bir şeyleri yapmak için artık imkanın kalmadığını anlatmıyor mu?
Sadece ben hissetmemişim bunları. Mesela ekşisözlük’ten bu şarkı ile ilgili başlıktan da bir iki alıntı yapayım:
“hüzünlü mü hüzünlü, içten mi içten, kaliteli mi kaliteli (barış manço yapar da kalitesiz mi olur !! ), sevimli mi sevimli, böyle insanın içine hüzün dolu, dolu dolu bir huzur veren, serinlik veren barış manço şarkısı. bir kere daha yüceltiyor onu gözümde, bir kez daha kaptırıyor beni onun eşsiz,uçsuz bucaksız enginliğine…”
“ister yalnızca müziği dinleyin ister yalnızca barış manço’nun sesini… içiniz burkulur, boğazınız düğümlenir, hüzün ne demek anlarsınız. şarkı bitince barış abiye özleminiz katmerlenir. isyan edesiniz gelir.”
Yeri gelmişken benzer karakterdeki bir şarkıdan da bahsetmek isterim aslında: Ne ola Yar ola,
Barış Manço’nun bu pek bilinmeyen şarkısı, Michel Palnaroff’a ait “Le bal des laze” şarkısından esinlenmedir. Ancak Barış Manço sürümünde harika bir soloya, derin ve gizemli bir tınıya, yankılı söyleyişte hüznün korkutucu boşluğuna ve sözlerinde Anadolu’nun Bağrı ve “Yaşam denen uykudan uyanmasını bilen yar ola” ile muhteşem bir felsefeye rastlarsınız.
Göklerden daha mavi
Denizlerden daha derin
Topraktan güzel kokan ne ola?
Rüzgardan daha serin
Başaklardan daha nazlı
Ay ışığından ılık ne ola?
Ahu gibi gözleri baktıkça yürek yakan yar ola
Cennet bahçesi kokan, göğsünde çiçek açan yar ola
Damla damla yağmurdan
Boynu bükük çiçeklerden
Daha hüzün verici ne ola?
Sonbahar yaprağından
Hele akşam güneşinden
Daha içini burkan ne ola?
Buğulu gözleriyle yollarımı bekleyen yar ola
Islak dudaklarında bir garip türküsüyle yar ola
Göç eden kuşlar gibi gidip gelir umutlarım,
Umudun ötesinde ne ola?
Nefesimde yaşayan, sıcaklığımı paylaşan yar ola
Yaşam denen uykudan uyanmasını bilen yar ola
Hemen göze çarpıyor değil mi? Islak dudaklardaki “garip türküsü”, buğulu gözlerle yolları beklemek, sıcaklığını paylaşmak, bakışların yürek yakması… İnce duygunun insanıymış Barış Abi. “Pop müziğinin ozanı” imiş. Zira bu şarkı 1970’lerde, Barış Manço’nun pelerin ile çıktığı ve yadsındığı dönemde, klibi de çekilmiş bir parça olup, “Yol Verin Ağalar Beyler” ile aynı döneme gelir. (Şarkıya şu adresten ulaşılabilir: http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/19952/baris-manco—ne-ola-yar-ola)
Ekşi sözlükten kojiro diyor ki:
“barış manço’nun vefatından sonra her dinlediğimde gözlerimi dolduran hatta ağlatan bir şarkıydı bu. ama böyle ağlatmasının asıl sebebi diğer şarkılarını dinlerken de ortaya çıkan böylesi güzel şarkıların sahibinin artık olmayışının hüznünden daha çok, bu şarkının kendi kişiliğinin, içindeki duygu karmaşasının bir sonucuydu.
evet bir kişiliği vardır şarkının, bildiğin canlı gibidir sanki. çünkü dinlerken kişinin bilincinin ne kadar açık olduğundan bağımsız olarak hayal gördürür insana, bitene kadar geçenki sürede bi bakıma soyutlar insanı dünyadan, müziğin başlamasıyla sanki hüzünlü melekler yeryüzüne inmiş, gri kelebekler havada matem tutuyorcasına uçuyormuş sanırsınız, evet siyah değil gridir bu kelebekler çünkü bu şarkının rengi gridir, puslu bir hava hakimdir ortamda ve eğer hazırlıklı değilseniz arada duyduğunuz rüzgar sesi üşütebilir sizi. algılarınızın daha açık olabildiği tek yer flüt solosunun girdiği zamanlardır ancak o zamanda o melodi kendinize gelmenize izin vermez pek. dediğim gibi şarkı bitene kadar sürer bu duygu.
bir şarkının böyle etkiler yaratabilmesi garip gelebilir, çoğu kimse için de bir şey ifade etmeyebilir, hatta buradaki yorumları okuyana kadar bu duyguların bana özel olduğunu sanardım. öyledir de aslında, hissettirdiği duygular yakın olsa da herkes için farklıdır bu şarkının anlamı ve duygu yoğunluğu. ama bir kez onu hissetmişseniz sonra her duyduğunuzda o anı hatırlatır bu şarkı. yıllar sonra tüyleri diken diken olarak dinleyebilmenin nedeni budur…”
Kısacası…
Barış Abi geldi geçti bu dünyadan. Şanslı bir milletsek eğer, bu da sebeplerinden birisi… İleride her ne olursa olsun, eğer bir çocuğum olursa, onu Barış Manço şarkılarıyla büyüteceğim.
Tevfik Uyar,
Ağustos’10.
Çok başarılı bir yazı! Bir Barış Manço hayranı olarak ellerine sağlık!
Teşekkürler Latif… Özlüyor insan işte…